Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Haydutluk ve Cahillik
SÜTUN elverişli olsaydı, başlık “Deniz Haydutluğu ve Deniz Cahilliği” olurdu. Türklerin sahip olduğu ve işlettiği bir geminin Somali açıklarında gasp edilmesi üzerine, denizcilik alanındaki ortak kusurlarımız yine sergilendi.
Daha çok deniz terminolojisindeki cahilliğimize ilişkin ilk kusur şu: Olay, “korsanlık” değil, bir “deniz haydutluğu”dur. Deniz hukukunda ikisi ayrı: Korsanlık, artık neredeyse ortadan kalkmış sayılır; çünkü arkasında bir devletin bulunduğu, onun hoşgörüsüyle başka devletlerin gemilerine karşı yapılan eylemlerin adıdır. Özellikle on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda Osmanlı kaptanlarının, Türk ya da başka kökenden de olsa düşman sayılanların, hatta Müslüman olmayanların gemilerini talan etmeleri, yolcuları esir almaları korsanlıktı; nitekim bu kaptanların çoğu sonradan devlet hizmetine de girmiş, “kaptan-ı derya” falan olmuştu. Yirmi birinci yüzyılda olanların adı ise, hukukta “piraterie” ya da “piracy” denen “deniz haydutluğu”dur. Bir devletin karasuları içinde işlenmişse, suçluların yakalanması ve cezalandırılması o devletin sorumluluğuna girer. Karasuları dışında işlenmişse, önlenmesi bütün devletler için hem hak hem de ödevdir. Nitekim, oralarda dolaşan ve aralarında TC Gökova fırkateyninin de bulunduğu NATO gemilerinin şimdiki işi de bu.
İkinci kusurumuz, geminin bandırası dolayısıyla ortaya çıkıyor: “Türk gemisi” deyip duruluyor ama, bandırası Marshall Adaları Cumhuriyeti’nin. Öyle anlaşılıyor ki, bir işverenimiz de, bazı Türk donatanları gibi, “kolaylık bandırası” denen bir bayrak altında çalışmayı tercih etmiş. Dünyada birçok donatanın yaptığı gibi. Bu statü, başta vergilenme ve mürettebatın sosyal hakları olmak üzere, birçok bakımdan elverişli sayılıyor. O halde, “ikinci sicil” gibi ulusal kolaylıklar bile başka bir bandıranın getirdiği üstünlükleri yenmeye yetmemiş demektir. Türkiye’nin Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanlara tanıdığına benzer “kolaylık”ları tanıyan ve başkalarınca da “meşru” sayılan bir başka devleti yok. KKTC’yi dünyaya tanıtmadıkça da olmayacak.
Demek ki, Türk bayrağında kalan donatanlara şimdiye dek tanınmışlardan da öteye başka kolaylıklar sağlamak gerekiyor. Yoksa, Marshall Adaları gibi bir devletin bayrağına kadar gidebileceğe benziyorlar. “Orası da nere?” derseniz, bilin ki Büyük Okyanus’un ortalarında 40 bin nüfuslu ve yüzlerce adalı bir yer. En bilineni, herhalde doğal örtünün birçok yerini cascavlak etmiş bir atom bombası denemesiyle ün kazanmasından dolayı olacak, Bikini Adası!
Ortaya çıkan üçüncü kusurumuz, denizciliğe ilişkin terimlerdeki ortak cahilliğimizdir. Denizcilikte, maden cevheri ya da tahıl türü yük taşıyan gemilere, medyanın dediği gibi “kuruyük gemisi” denmez, “dökmeci” denir.
Römorköre “römork” denmediği gibi. Traktörden sonra yeniden denize dönen bir tarım toplumunda dillerin de denize dönebilmesi gerekmez mi?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti