Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerilimli Yıllar / 20

09 Temmuz 2009 Perşembe

Doğrudan görüşmelerin çıkmaza girmesi üzerine, BM Genel Sekreteri Kofi Annan, sürece yeni bir soluk vermek üzere, 14 Mayıs 2002’de adayı ziyaret etti.

Annan, 15 Mayıs’ta, önce Klerides, sonra Denktaş ile ayrı ayrı görüştü, akşam da ara bölgede, liderlerle yemekte bir araya geldi. Annan, liderlerden, doğrudan görüşmelerin daha etkin şekilde devam etmesini istedi.

BM Genel Sekreteri, 16 Mayıs’ta adadan ayrılırken yıl sonuna kadar anlaşmaya varılmasından umutlu olduğunu dile getirdi.

BM Genel Sekreteri, doğrudan görüşmeler sürecinde sonradan yeniden devreye girerek, Denktaş ve Klerides ile 6 Eylül 2002’de Paris’te bir araya geldi. Görüşmelerin sonunda Annan; Denktaş ve Klerides’i, 3-4 Ekim’de New York’a davet etti.

New York’ta 3-4 Ekim’de yapılan görüşmeler sonunda ise Kıbrıs konusunda iki komite kurulmasına karar verildi. Komitelerden biri, olası bir çözümde ortak devletin yasaları, diğer komite ise çözüm olması halinde ortak devleti oluşturacak devletlerin uluslararası anlaşmaları üzerinde çalışmalar yapacaktı.
 

Annan'dan çözüm önerisi ve iki harita

Cumhurbaşkanı Denktaş’ın geçirdiği kalp kapakçığı ameliyatından sonra New York’ta tedavisinin sürdüğü sırada, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinin ardından Türkiye’de henüz yeni hükümet kurulmamışken BM Genel Sekreteri Annan, 11 Kasım 2002’de Türk ve Rum tarafına kapsamlı çözüm önerisiyle iki harita sundu. Annan, taraflardan planla ilgili ilk değerlendirmelerini bir hafta içinde kendisine iletmelerini istedi.

Rum tarafı, planı müzakere etmeyi kabul ettiğini bildirdi, ancak Klerides, “planda değişiklik olmazsa kabul etmeyeceğini” açıkladı. Türk tarafı, yanıt için süre istedi ve “planı müzakere edilebilir bir hale getirmek için müzakereye hazır olduğu” yanıtını verdi.
 

Yenilenen plan

Annan, iki taraftan planla ilgili çekincelerini yazılı olarak kendisine iletmelerini istedi. İki tarafın görüşleri doğrultusunda gözden geçirilen plan, 10 Aralık’ta taraflara yeniden sunuldu. Cumhurbaşkanı Denktaş, “planın pek de yeni olmadığını, eski plan olduğunu” açıkladı.

İki tarafta da yoğun tepkilere neden olan Annan Planı’nın gözden geçirilmiş şeklinde, eşbaşkanlık 3 yıldan 2.5 yıla indirilirken Karpaz’da Rumların denetiminde bir kanton bölge oluşturulması ve Kuzey’e dönecek Rumların anayasal haklarına bazı sınırlamalar getirildi. İki harita birleştirilerek tek harita olarak sunuldu.
 

‘Planın içeriğini Rum yetkililer biliyordu’

Annan Planı’nın içeriğini, sunulmasından günler önce yayımlamaya başlayan Rum basını, plan sunulduktan sonra da planın içeriğinin çok önceden, bazı Rum yetkililer tarafından bilindiğini yazdı. Rum yetkililer, bunu tam olarak yalanlamadı. Avrupa Birliği’nin 12-13 Aralık’ta Kopenhag’da yapılan genişleme zirvesinde, Kıbrıs Rum kesimi, diğer dokuz ülkeyle birlikte AB üyeliğine kabul edildi.

Kıbrıs sorununda 28 Şubat 2003’e kadar çözüme varılması yönünde taraflara çağrı yapılan zirvede, Kıbrıs konusunda görüşmeler yapmak üzere, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı temsilen Dışişleri ve Savunma Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu bulundu.

Kıbrıs konusu 28 Şubat’a odaklanırken Annan, Denktaş ve Klerides’e, bu tarihe kadar izlenecek prosedürle ilgili “yol haritası” niteliğinde mektup gönderdi.

New York’ta, 3-4 Ekim görüşmelerinde kurulmasına karar verilen teknik komitelerin hazırlık niteliğindeki görüşmesinin ilki, 20 Aralık’ta Lefkoşa’da ara bölgede yapıldı.




Sonuçsuz kalan Lahey zirvesi

Rum kesiminde 16 Şubat 2003’te yapılan başkanlık seçimini Papadopulos’un kazanması Kıbrıs görüşmelerini etkiledi. Annan’ın Lahey’de Denktaş ve Papadopulos ile sabahlara kadar süren görüşmesinden bir sonuç çıkmadı

Kıbrıs konusunda Annan Planı çerçevesinde 28 Şubat 2003’e kadar çözüme varılması hedeflenirken Rum kesiminde ilk turu 16 Şubat 2003’te yapılan başkanlık seçimleri, sürece ayrı bir önem kattı.

Seçimlerde Glafkos Klerides’in yerine Tasos Papadopulos’un ilk turda seçimi kazanması, Kıbrıs görüşmelerini de etkiledi. Denktaş, sonuçla ilgili olarak “Papadopulos’un, Kıbrıs’ın ikiye bölünmesinde Klerides’ten daha fazla katkısı olduğu” yorumunu yaptı.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan, gözden geçirilmiş planın 3. şeklini taraflara sunmak üzere 26 Şubat’ta Kıbrıs’a geldi. Annan, aynı gün önce Papadopulos, sonra da Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile bir araya geldi ve taraflara yeni planı sundu.

Denktaş, “Planda genelde değişen bir şey yok” açıklamasını yaptı. Annan, 27 Şubat’ta Denktaş, Klerides ve Papadopulos ile ara bölgede bir araya geldi. Annan liderlerden, 10 gün içinde kendisine yanıt vermesini istedi ve yanıtlarını açıklaması için de 10 Mart’ta Lahey’e davet etti.

27 Şubat’ta Lefkoşa İnönü Meydanı’nda yapılan “Çözüm ve AB’ye Hazırız” mitingine, ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Weston da katıldı. Annan, 28 Şubat’ta da Denktaş ve Papadopulos ile yeniden bir araya geldi ve adadan ayrılırken de “Yolun sonuna gelindi” açıklamasını yaptı. Denktaş ise “Yolun değil, görüşmelerin sonu olur” karşılığını verdi.

Kofi Annan, yeni planı liderlere sunarken “Üzerinde anlaşılsa da anlaşılmasa da planın referanduma sunulması taahhüdünü” istedi. Cumhurbaşkanı Denktaş, 1 Mart’ta yaptığı açıklamada, “ortada referanduma sunulacak ortak bir metin olmadığını” söyledi.

Cumhurbaşkanı Denktaş ile dönemin Başbakanı Derviş Eroğlu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, temaslarda bulunmak üzere 5 Mart’ta Ankara’ya geldi. 7 Mart’ta Lefkoşa’da “Egemenlik ve Varoluş Mitingi” yapıldı. Mitinge katılan Cumhurbaşkanı Denktaş, “KKTC’nin yaşatılması için mücadeleye devam edilmesini” istedi.
 

Lahey Zirvesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanlık Divanı, Annan Planı’nın referanduma sunulması yönünde bir karar almak üzere 7 Mart’ta toplandı. Denktaş, meclisten referandumla ilgili bir karar çıkarmamasını istedi. Meclis Başkanlık Divanı’ndan bir karar çıkmadı ve genel kurul toplanamadı.

10 Mart’ta Lahey’de BM Genel Sekreteri Annan’ın, Denktaş ve Papadopulos ile saatler süren ve 11 Mart sabahına kadar devam eden görüşmesinden bir sonuç çıkmadı. Rum basını, Lahey’de yaşananlara “gece yarısı korku filmi” benzetmesi yaptı. Papadopulos, 13 Mart’ta, Türk tarafının yüz yüze görüşme çağrısını reddetti.

Sonuçsuz kalan Lahey zirvesinin ardından, Annan Planı’nın gündemdeki ağırlığı bu tarihten itibaren yavaş yavaş hafifledi. Cumhurbaşkanı Denktaş, 24 Mart’ta yaptığı açıklamada, “Olmazsa olmazlarımız kabul edilmeden, Annan Planı masada olsa dahi anlamı yok” dedi.




Ankara ziresinde Annan Planı'na ret

Gelişmeler Ankara’da da yakından izleniyordu. Ankara’daki Kıbrıs zirvesinden Annan Planı’na “ret” kararı çıktı. Zirveye ilişkin haber Cumhuriyet’te 7 Mart’ta manşetten “Annan’a hayır” başlığıyla yayımlandı. Haber şöyleydi:

“10 Mart’ta Lahey’de yapılacak toplantı öncesinde Kıbrıs hareketliliği giderek artıyor. Denktaş’ın Ankara ziyaretinin ikinci gününde Çankaya Köşkü’nde arka arkaya iki zirve düzenlendi. İlk zirveye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve bürokratlar katıldı. Bu toplantının hemen ardından Denktaş, KKTC Başbakanı Derviş Eroğlu ve KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun da katılımıyla Türkiye-KKTC heyetleri bir araya geldiler.

Yaklaşık 4 saat süren zirvenin ardından Sezer’in dış politika danışmanı Tacan İldem bir açıklama yaptı. İldem şunları söyledi: ‘Annan planı, mevcut haliyle Türk tarafının temel kaygı ve beklentilerini karşılamaktan uzaktır. Kıbrıs ulusal davamıza Türkiye, Sayın Denktaş ile yakın danışma ve işbirliği içinde bulunmaya devam edecektir.’

Edinilen bilgilere göre Çankaya zirvesinde Türk tarafının Lahey’de izleyeceği politika da değerlendirildi. Şu görüşler öne çıktı:

• Genel Sekreter’in 3. planı ileride büyük tehlikelere neden olabilecek birçok eksiklikleri içermektedir. Bu haliyle imzalanması mümkün değildir. Dolayısıyla Türk tarafı, metinde istediği değişikliklerin yapılması için Annan’a istemlerini yazılı olarak bir kez daha sunmalıdır.

• Rum tarafı 10 Mart’ta Lahey’e imza atmaya değil, itirazlarını iletmeye gidecektir. Rum tarafının da imzaya ve referanduma hazır olmadığı bir belge üzerindeki değerlendirmeler yapay kalıyor. Türk tarafı da Lahey’de kendi itirazlarını dile getirebilir.

• Genel Sekreter’in taraflardan Lahey’de belgeyi kabul ettiklerini taahhüt etmelerini istemesi kabul edilemez.”




GÜNDEM

MUSTAFA BALBAY

KKTC Birbirine Girerek AB’ye Girebilir mi?


Bütün gözler Irak’a dönük ama Kıbrıs’ta da takvim işliyor ve 28 Şubat 2003 beklentisi değişik filizler veriyor.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 11 Kasım’da taraflara sunduğu, 10 Aralık’ta da yenilediği planda 28 Şubat’a kadar anlaşma sağlanması, 30 Mart’ta her iki tarafta referandum yapılması öngörülüyordu.

Gerek KKTC’de gerekse Türkiye’de konuya farklı bakışlar var. KKTC hükümeti Annan Planı’nı tümüyle inceleyip artıları, eksileri bir rapor haline getirdi. Türkiye’de de ilgili kurumlara dağıtılan rapor, harita değişiklikleri, eşit egemenlik ve ekonomik durum olmak üzere üç ana bölümden oluşuyor.

Harita değişikliklerini sadece toprak oranı verilerek açıklamak olanaksız. Rum kesimine bırakılması öngörülen toprakların KKTC yurttaşları açısından son derece yaşamsal olduğu dikkati çekiyor. KKTC’nin tüm su gereksiniminin yüzde 70’i Güzelyurt’tan karşılanıyor. Harita buradaki kaliteli suya sahip kuyuların yüzde 75’inin Rumlara bırakılmasını öngörüyor!

Boşaltılacak köyler ve KKTC yurttaşı olmayanların adayı terk etmesi koşulu birleştirilince 110 bin kişiye göç görünüyor. Bu da Türk nüfusunun yarısı ediyor. Planda böylesi yoğun bir değişimin getireceği sonuçların yeterince dikkate alınmadığı görülüyor.

Egemenlik konusunda da somut maddelerden çok yorumlarla bir yere varılabiliyor. Bu yorumun kişilere, kurumlara ve en önemlisi zamana göre değişebileceği geçmişte de görüldü. Raporun sonuç bölümünde şu değerlendirme yer alıyor:

“28 Şubat 2003 tarihinde haklarımızı koruyacak, kalıcı bir anlaşmaya varmak, esneklik göstermeye devam etsek dahi mümkün olmayacaktır. Hayati noktalarda vereceğimiz tavizler neticesinde varacağımız bir uzlaşı ise her açıdan sonumuz olacaktır.”

***

Çok dikkatli bir inceleme sonucu ortaya çıkan raporun son bölümü, KKTC’de yapılan mitinglerle, Türkiye medyasında alevlenen yorumlarla ve AKP hükümetindeki acilcilerle ters düşüyor. Burada kritik soru şu:

KKTC birbirine girerek AB’ye girebilir mi? Giremeyeceğine göre, önce aklın yolunu aramak gerekiyor.

1- KKTC’deki mitinglerde oklar hep birbirine dönük. Sivil toplum kuruluşları ve kimi partilerin ortaklaşa düzenlediği AB mitinglerinin ardından bunu kınayan kurumlar da öne çıkmaya başladı.

Bunun kime yararı var?

2- AB, KKTC’de kendisine yönelik sempati yaratmak için yoğun bir çaba içinde. Bu konuda birlikte hareket edebileceği kişi ve kurum bulmakta da zorlanmadığı görülüyor.

Dün Lefkoşa’da İsmet İnönü Alanı’nda yapılan “Çözüm ve AB” mitinginde AB bayrağını sallayan KKTC yurttaşları, “Denktaş istifa”, “Deniz Baykal derin devlet” sloganları attılar. Mitinge katılanların iyi niyetine ve Kopenhag kriterlerinin verdiği ifade özgürlüğüne dayanarak soruyoruz:

- KKTC’nin ekonomik ve sosyal açıdan zor duruma düşmesinde uluslararası camianın acımasızca uyguladığı ambargonun hiç mi suçu yok?

3- Şu ikilem sağlıklı görünmüyor:

- 28 Şubat’a kadar mutlaka çözüm bulunmalı, ötesi ölüm...

- Çözüm mümkün değildir, karşı tarafta sorunu çözme iradesi yoktur.

KKTC ve Türkiye, okları sürekli birbirine çevirirse ve işi ölüm-kalım çizgisine getirirse, bu, dış dünyanın sadece bizi suçlamasına çanak tutmaktan başka bir işe yaramaz.

4- Annan’ın önerdiği iki plana karşılık önümüzdeki günlerde yeni bir plan daha çıkabilir. Türkiye’nin ve KKTC’nin içinde nelere “hayır” deneceğinden çok nelere “evet” deneceğini öngören yeni bir çıkış yapması, iç bütünlüğü de sağlayabilir.

Son olarak Makarios’un vasiyeti biçiminde yayımlanan değerlendirmelerinden birini aktaralım:

“Türkler, toprak konusunda çok hassastır. Eğer onlardan bir gram toprak almayı başarabilirseniz, bir gram altın verin!”

(27.12.2002, Cumhuriyet)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Asgari ortalama ücret! 12 Aralık 2024
Atatürk bakışı gerek 11 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları