Mustafa K. Erdemol

Ben de o kitapları okuyabilecek miyim hocam?

05 Ekim 2018 Cuma

Ebu Ali bin el Katib’in yaşadığı dönemin en zengin kütüphanesine sahip olduğunu söylerler. Çalışmak için gelenlere, özellikle öğrencilere hem kalacak yer hem yemek verir, kâğıt, mürekkep gibi gereksinimlerini de karşılardı. Kişisel kütüphanesini başkalarına açmaktan çekinmeyen iyi bir adamdı bu. İlerleyen yaşında bile kitaplığını ne devlete ne de bir egemene bağışlamadı. Öyle bir kayıt yok bildiğimiz.
Kütüphanesi zengin olanlardan biri de hadis konusunda önde gelen otoritelerden olduğu söylenen İbni Şehabı Zühri idi. Kütüphanesindeki kitapları etrafına dizerek düşünürdü bir çalışmaya başlamadan önce. Karısı “nazarımda bu kitaplar, üç ortaktan daha çok kızgınlığımı çekiyor” dermiş. Onun da kütüphanesinin ne olduğuna dair bir bilgi yok. Bir hükümdara bağışlasaydı bilirdik. Sultan Bayezid devrinin tanınmış şahsiyetlerinden Müeyyedzade Abdurrahman Efendi de öldüğünde geride yedi bin ciltlik bir kütüphane bıraktı. Kime bıraktığını bilmiyoruz ama padişaha, vezire, kadıya bıraksaydı, yazardı birileri.
Örnekler, Doğu ya da İslam dünyasından. Yaltaklanmanın, egemene yanaşmanın yaygın bir tutum olduğu bir coğrafyadan yani. Padişahlara, halifelere şairlerce mersiyeler yazılıp nemalanmanın bol olduğu Doğu’da kütüphanesini halifeye, padişaha bağışlama tutumu pek yaygın değilmiş belli ki. Varsa da ben bilmiyorum.
Egemenler kütüphane severler mi? Sevenler, tutku haline getirenler var elbette. Asur Kralı Asurbanipal, Ninova’da (MÖ 626 dolayları derler) muazzam bir kütüphane yaptırmıştı. Hayatının en önemli eserinin bu olduğu söylenir. Ünlü British Library’nin temeli, İngiltere Kralı II. George’un 64 bin kitap barındıran kütüphanesini bağışlamasıyla atıldı biliyorsunuz. Yunanlar arasında kütüphaneyi ilk kuran da Atinalı zorba hükümdar Peisistratos’tu, malum.
Sonucunu hâlâ merakla beklediğim bir araştırma var. Korkunç İvan’ın kütüphanesini neden saklamış olduğuna hâlâ akıl sır erdiremem. Nigel Wrench adlı bir araştırmacı gazeteci bu saklanmış kütüphaneyi bulmaya çalışıyor yıllardır. Araştırma yaptığı yer de Moskova’nın kanalizasyonları. Kütüphanenin buralarda saklanmış olabileceği düşünülüyor. Paha biçilmez kitaplarla, Bizans tomarlarıyla dolu olduğu sanılan kütüphaneyi bulabilmek için Moskova Valiliği de kesenin ağzını açmış durumda. Eğer kütüphane ortaya çıkarsa müthiş bir keşif olacak bu. Beklemedeyim.
Güç sahipleri arasında onuncu yüzyılda yaşamış İranlı Vezir Abdul Kasım İsmail’in kitap tutkusunun örneği var mıdır bilmiyorum. 117 bin kitaptan oluşan koleksiyonundan ayrılmamak için yolculuk sırasında kitaplarını alfabetik dizine göre yürümeye alıştırılmış dört yüz deveye taşıttırırdı. Tutkuya bakar mısınız?
Diktatör, zorba, baskıcı falan bunlar ama belli ki hiçbiri “Öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tesirlidir” dememişler. Bunu biz Recep Tayyip Erdoğan’dan duymuştuk. Umarım İlber Hoca iyi bir ayıklama yapmıştır da, ola ki “bombadan daha tesirli” kitapların da bulunduğu kütüphanesini bağışlamamıştır Saray’a. Aman ha!
Kütüphane sahibi olmak itibarlı bir iş. En azından eskiden öyleydi. Mısır’ı yöneten firavunlar 34 sülaleden oluşuyordu, bilirsiniz. Altıncı sülale devrinde bir hükümet kâtibinin öldüğünde mezar taşına, iftihar ettiği en önemli şeyin, bir kütüphane kurucusu olduğunun yazılmasını vasiyet ettiği de söylenir örneğin. Firavun mezarlarında yapılan kazılardan elde edilen bilgiler arasında, kütüphaneden sorumlu bir de hükümet üyesine rastlanılmıştır ki, bu Mısırlılarda kütüphaneciliğin ne kadar ciddiye alındığını gösterir. Diodoros adlı bir Yunan tarihçisi, Osmondyad adlı bir Mısır hükümdarının mezarında bir kütüphane olduğundan söz ediyor, meraklısı lütfen Balcızade Tahir Harimi’nin yazdıklarına baksın.
Bir devlet büyüğünün sarayına değil, dikkat buyrun, devlete kütüphane bağışlayanlar da var tabii. 12. yüzyılın büyük İtalyan şairi Petrarca kütüphanesini Venedik Cumhuriyeti’ne bağışlamıştı. Daha iyi korunacağını düşünerek. Gayet anlaşılabilir bir tutum. Lübnanlı tarihçi, aynı zamanda büyük kitapsever Vikont Philippe de Tarrazi kendi koleksiyonunu “Beyrut Büyük Kütüphanesi’nin esası olması” koşuluyla devlete bağışladı. Alberto Manguel’den okumuşsunuzdur. İlber Hoca da mutlaka biliyordur bunu.
Herkes İlber Hocamız gibi kitabını saraylara bağışlıyor değil. Harun Reşid zamanında yaşamış olan, Sari el-Gavani lakabıyla tanınan şair Müslim bin el Valid, şaraba tövbe ettiğini anlattığı şiirlerinin de bulunduğu çok sayıda kitabını ırmağa attı. İstemediği kitapları ayırıp o güzelim kütüphanesini bir medreseye falan bağışlasaydı keşke. Böyleleri de var.
Kitapların maceraları da insanlarınkine benzer. Yunanlı bilgin Dioskorides’in De Materia Medica adlı kitabının bir nüshasının günümüze kadar gelmesi tam bir maceradır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih’in hazinesi arasına konmuş, sonra 100 duka altın karşılığında dönemin Habsburg elçisi Baron Ogier Ghiselin de Busbecq ile hekim Musa bin Hammun tarafından Alman İmparatoru II. Maximilian adına satın alınmış. Günümüzde Viyana Ulusal Kütüphanesi’nde korunuyor. İçindeki bitki çizimlerinin bin yıldır aşılamadığı belirtilir.
Özel kütüphaneler değerlidir herhalde. İlber Hoca’dan, Sophron’un kitaplarını çok sevdiği için ölüm döşeğindeyken bile onları yastığının altında saklayan Platon gibi davranmasını beklemiyordum ama hâlâ genç biri olarak (ömrü uzun olsun) kitaplığından nasıl vazgeçtiğini anlayamıyorum yine de.
Kitabı severim, herhalde anlaşılmıştır. İlber Ortaylı gibi birinin kütüphanesini merak etmem de anlaşılabilir sanıyorum. Hoca, bir üniversiteye, iyi bir halk kütüphanesine bağışlamış olsaydı kitaplarını okuma şansım olurdu benim de.
Soruyorum doğal olarak; İlber Hocam, Saray’a gidip kitaplarınıza dokunup, sayfalarını açıp okuma şansım olabilecek mi benim?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maymuna ustura verilmez 30 Kasım 2018

Günün Köşe Yazıları