Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bakır Çağlar'a Güle Güle Derken
Gazetecilik yaşamımın bir dönemi, “pazar söyleşileri” ile geçti.
\nO dönem bir yanıyla meşakkatli, bir yanıyla çok keyifliydi.
\nHafta ortasına doğru omuzlarıma her defasında acayip bir yük binerdi: “Bu defa kim olsun?”
\nGözüme kestirdiğimi arayıp bulmak; söyleşiyi ayarlamak için gereğinde bin dereden su getirip dil dökmek; araştırma-soruşturma-arşiv taramaları yapmak, soruları hazırlamak, sohbet sırasında hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak ama bir yandan da ayrıntıda boğulmamak, oturup sonra saatler boyu teypteki o sesle başbaşa, yalnız kalmak ve her sözcüğü sabırla çözüp konuşulanları yayına yetiştirmek…
\nGeri dönüp baktığımda o söyleşilere muazzam emek harcamış olduğumu düşünüyorum. Ama o dönemden çok şey öğrendim. O söyleşiler, benim için bir hayat okulu oldu: Akıllısı, akılsızı, çılgını, farklısı, sıradanı, aydını, cahili, aykırısı, ünlüsü, önemlisi, önemsizi, gerçek cevheri olanı, -mış gibi yapanı, değerlisi, değersizi… ile bir insanlık galerisinden geçmek gibiydi hepsi…
\nAradan yıllar geçti. Bazı söyleşiler aklımdan silinip gitti. Bazıları henüz dün yapmışım gibi zamanın tortusuna dayandı. Pazar günü, Ali Sirmen’in köşesinde Bakır Çağlar’ın ölümünü okuduğumda, hafızamdaki kayıtlar, hızla 1996 yılının bir kasım sabahına çevrildi.
\nOnda her şeyin fazlası vardı
\nBakır Çağlar’la Kadıköy çarşısı içindeki bir apartmanda yaptığım sohbet, birden kafamda en ufak ayrıntısına dek yeniden canlandı…
\nAnayasa hukuku profesörü Çağlar, Strasbourg AİHM’de Türkiye’nin avukatlığı görevinden yeni ayrılmıştı.
\nKendisiyle zaten, özellikle yapmış olduğu bu tercihi konuşmaya gitmiştim.
\nNe tür biriyle karşılaşacağım hakkında bu kez, etraflı fikrim yoktu.
\nKarşıma orta yaşlarını süren, biraz dağınık ama hoş ve hoş olduğu kadar özel bir insan çıktı.
\nKonuştukça o özel insanın aynı zamanda fazla kırılgan, fazla akıllı, fazla derin, fazla gözlemci ve fazla duyarlı olduğunu fark ettim.
\nBir yanıyla “hayata tutunmakta zorluk çeken” biri izlenimi veren Bakır Çağlar’ın hayattaki sorunu belli ki, “eksikliklerden” çok; “fazlalıklardan” kaynaklanmaktaydı.
\nAİHM Başkanı ve başkan yardımcısıyla birlikte ilk kez gittiği Güneydoğu’yu örneğin bana öyle anlatmıştı ki, benim diyen yazar ya da yönetmen, eline su dökemezdi.
\n‘Cudi usulü balık’
\n“Bakın” demişti Bakır “Hoca”, Güneydoğu’da 90’lı yılların ortasında yaptığı o ilk seyahati anlatırken: “Diyarbakır’dan Habur kapısına giden yolda bir minibüsteyiz. Bir taraf mayınlı topraklar, öbür tarafta olağanüstü güzel Cudi Dağı var. Terk edilmiş, mimari estetiği harika Ermeni köyleri var. Ve önünüzde kafasını oblodan çıkartmış, tank kullanan bir adam var. 19-20 yaşında. İhtimal ki batıdan sevk edilmiş… Kırk metrede bir de elinde silahlı bir Türk askeri var. Başına ne geleceğini bilmiyor. Yola çıktığımızda, biz de başımıza ne geleceğini bilmiyorduk. Orası barışsız topraklar. Türkiye’nin üçte biri. Habur’a gitmek için sıraya girmiş 5-10 litre yakıt alıp geriye dönecek kamyonlar var. Ve yol boyu çömelmiş yoksul köylüler. O köylüler ki, davaları takip etmeye Strasbourg’a geldiklerinde, mahkeme kapılarında da aynı şekilde çömeliyorlar...”
\nManzara bir paragraf içinde trajedinin tüm unsurlarıyla hemen göz önünde canlanmıyor mu?
\nBitmedi.
\nTürkiye’nin o dönem AİHM’deki avukatı olan Çağlar; 70-75 yaşlarındaki İsviçreli(!) Başkan ile mahkemenin İsveçli(!) başkan yardımcısı ile birlikte Cudi Dağı eteklerinde bir ara durup balık yemek istiyor…
\nÇağlar ardından, “Cudi usulü balığı” şöyle anlatıyor:
\n“Güneydoğu’da, Şırnak’ta, Habur kapısına giden yolda, Cudi Dağı’nın eteklerinde sadece kebap ve lahmacun yeniyor. Başka hiçbir şey yok. Ama oradan Dicle geçiyor. Ben iyi bir balıkçıyım. Çok iyi balık olduğuna emindim orada. Ama nehirdeki tekneler hedef olacağı için, balık avlanamıyor Dicle’de. Dağda yerleşik, uzun menzilli silahlar kullanan PKK’liler var. Balık isteyince, askerler ve şıhlar -ki bize çok yakınlık gösterdiler- bir cemse getirdiler. Aküsünü çıkartıp, iki ucunu suya verdiler. Balıkları, elektrik şokuyla öldürdüler. Güneydoğu’ya damga vuran kültür bu. Müthiş bir şiddet kültürü. Balıklara yapılan işlemle, insanlara yapılan işlem aynı.”
\n10 Kasım 1996 tarihinde “Milliyet”te yayımlanan söyleşinin başına;
\n“68’i, doktorasını yaparken Paris’te yaşamış bir Sorbon’lu o!” diye yazmışım: “Kıbrıs kökenli bir Türk. Kendi deyimiyle ‘adalı’. Balıkçı ve gerçek bir ‘deniz insanı’…”
\nÇağlar, ölümünü de fazlasıyla erken karşıladı.
\nTek teselli, belki sevdiği “adası” Kıbrıs’ta olmasıydı.
\nRahlesinden geçen tüm öğrencilerinin internet sitelerinde not düştüğü gibi “Türkiye’nin gördüğü en özgün ve en dolu anayasa hukukçularından biriydi” Bakır Çağlar.
\nIşıklar içinde yatsın.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği