Gazeteciliğin gazetecilik olduğu yıllar...

11 Ocak 2018 Perşembe

“Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi” olmanın bunaltıcı kasvetinden kurtulamayan Türkiye, hüzünlü bir “Çalışan Gazeteciler Günü”nü daha arkada bıraktı.
Biz, usanmadan “Gazetecilik suç değildir! Tutsak gazetecileri özgür bırakın” çağrıları yaparken; dünya sinemalarında şu sıra Washington Post’un 1970’lerdeki efsane gazeteciliğini anlatan “The Post” vizyona giriyor.
Logosunda bugün dahi “Demokrasi karanlıkta ölür” ibaresini taşıyan, Watergate skandalını ifşa etmenin yanında sayısız ödülle özdeşleşen gazetenin siyasi iktidarla mücadelesini anlatan film hakkındaki beklentiler çok büyük.
Öncelikle yapıt Steven Spielberg’in imzasını taşıyor. Meryl Streep ve Tom Hanks’in oyunculuğu göklere çıkarılıyor.
“The Post”un konusu, ilk anda düşünülebileceği gibi Watergate değil...
Watergate skandalının sıcak gündem olduğu ’70’lerde o mevzu zaten “Başkanın Bütün Adamları” filminde işlenmişti.
Bu defa Spielberg, Alan Pakula’nın çok yankı getiren ’76 yapımı Watergate hikâyesinden farklı olarak “Pentagon Papers/ Pentagon Dosyaları” olayına el atıyor...

‘Özgürlük güvenliğin parçası’
“Pentagon Dosyaları” Vietnam Savaşı’nda ABD hükümetinin söylediği yalanları ortaya koyan belgeler.
Gizli Pentagon belgelerine ulaşan Daniel Ellsberg isimli bir uzman bunları, ülkenin prestijli iki gazetesi New York Times ile Washington Post’a sızdırıyor.
Beyaz Saray yayını durdurmak için hemen hukuki yollara başvuruyor.
TV şirketlerinin lisans iptali ve hisselerinde düşüş gibi yaşamsal riskleri göze alan Washington Post (WP) ve “casusluk” ithamı altında kalan New York Times; bu tehdit, gözdağı, yıldırma yöntemlerine rağmen belgeleri yayımlamaktan geri kalmıyor...
Olayın yasaya intikal aşamasında yargıçlar; “Devlet güvenliği sırf cephede sağlanmaz. Kurumların özgürlüğü de güvenliğimizin parçasıdır. Bildiğinden şaşmayan, geçimsiz, burnunu her şeye sokan bir basına, iktidarlar, haber alma özgürlüğü gibi daha üstün değerleri korumak adına katlanmak zorundadır” diye fetva veriyor...
“Kadın bir medya patronunun hâkimiyetindeki” “WP”nin serüvenini bugün güncel kılan, hem sürmekte olan “cinsiyet eşitsizliği savaşları”, hem de Trump, Beyaz Saray’ı...
Spielberg’in, demokrasilerin bekçi köpeğinin medya olduğunu hatırlatan bu son yapımı, Trump’ın Washington’daki 1. yılını anlatan “Ateş ve Öfke” kitabının yayınının durdurulması için Beyaz Saray’ın devreye girdiği dönemle çakışıyor.

Rastlantısal başkan
Michael Wolff adlı ünlü bir gazetecinin yazdığı kitabı durdurmak için avukatlarını devreye sokan Başkan, bunu başaramadı. 269 sayfalık kitap ışık hızıyla internette çoğaldı ve posta kutuma dek anında hemen yayıldı.
Müthiş akıcı bir dille yazılan kitap bundan böyle sadece ABD de değil dünyada tartışılıyor. Zira Trump’ın kirli çamaşırlarını ortaya koymanın ötesinde, “şakayken ciddiye binen bir başkanlığın” fotoğrafını çekiyor.
Başkan seçileceğine kendisi dahi inanmayan, bunun için hazırlığı olmayan Trump, neden sonra havaya giriyor. Washington’daki “rastlantısal başkan” haliyle dünyayı korkutuyor.
Söz Hollywood’dan açılmışken... ’70’lerde gene çok konuşulan “Being There/Merhaba Dünya” isimli bir Peter Sellers filmi vardı.
Filmde Sellers tesadüflerle ünlenen zekâ özürlü biriydi.
İsmi “Chance/Şans, Rastlantı” olan Sellers’in TV programlarında söylediği acayip ipe sapa gelmez şeyler giderek ciddiye alınmış ve önüne Beyaz Saray’ın yolu açılmıştı...
“Ateş ve Öfke” de şimdi, “Chance” gibi tıpkı Trump’ın bildiğiniz zekâ sorunlu bir rastlantısal başkan olduğunu iddia ediyor.
Trump’ın derhal karalama kampanyası ile karşılık verdiği yazar Michael Wolff ile Wolff’u Beyaz Saray’a sokan, ayrıca cüretkâr açıklamaları ile gündem olan eski danışman Steve Bannon şimdi hedefte.
“Pentagon Papers”dan burnu kanamadan çıkan Washington Post gazetecilerinden farklı olarak, Bannon, Trump baskısıyla derhal Breitbart News medya grubundaki görevini terk etmek zorunda kaldı.
Bakalım daha neler göreceğiz?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları