Olaylar Ve Görüşler

‘Düzenzedeler’ ülkesi - Kaan Eroğuz

29 Mart 2023 Çarşamba

Türkiye, 6 Şubat sabahına Kahramanmaraş merkezli yıkıcı bir depremle uyandı. Deprem sonrası kritik ilk üç gün başta olmak üzere, aradan geçen 50 günü aşkın süre, yaşanan bir doğal afetin siyasal iktidar eliyle nasıl bir toplu katliama dönüşebileceğini gösterdi. AKP iktidarının sermaye yanlısı, tek adama dayalı siyaset anlayışı, kamu hizmetini halka götürmek yerine halka “pazarlanmasını” öngördü. Kızılay’ın afet çadırlarını satışa çıkarması, otellerin maliyetini artırmamak için üniversitelerin kapatılıp öğrenci yurtlarının boşaltılması, imar aflarıyla yasadışı konutlara yerleşimin sağlanması gibi kararlar, depremin değil “düzenin” öldürebileceğini bir kez daha ortaya koydu.

"HELAL ETMİYORUZ"

Yaşanan tüm bu süreç, temel etik değerlerin yerle bir edilmesini görmenin ötesinde, toplumun maddi süreçlerinin ve günümüz Türkiye’sini biçimlendiren siyasal söylemlerin nasıl düzenlendiğini yeniden düşünmemize olanak tanımalı. Sermayenin rant ve kâr hırsına cevap olarak siyasal iktidar tarafından seçim kampanyasına dönüştürülen imar afları, ÇED raporlarını dikkate almadan verilen yapılaşma kararları ve insanların cenazelerini çıkarmadan apar topar başlanan moloz kaldırma operasyonları, televizyon ekranlarında gösterime giren “hayırseverlik” şovlarıyla gölgelenmeye çalışılıyor. Halkın vergileriyle oluşan kamu kaynağını, kamu hizmeti olarak deprem bölgesine götürmekte atıl kalan iktidar yetkilileri, adeta ellerini açarak halktan yardım talebinde bulunuyor. “İtibardan tasarruf olmaz” diyenlerin helallik taleplerine karşılık, depremin kırkıncı gününde Samandağ’da yürüyen yüzlerce yurttaşın “Hakkımızı helal etmiyoruz!” çığlıkları Saray’ın duvarlarından içeri girebilmiş midir?

"İTİBARLI" DİŞLİLER

Binlerce insana, hayatları boyunca emeklerini satarak var ettikleri konutları mezarlık yapan bir düzenin içinde yaşam kavgası veriyoruz. Ülkemiz bir depremzedeler ülkesi olmasının ötesinde bir “düzenzedeler ülkesi” haline gelmiş bulunuyor. Hepimiz bu düzenin potansiyel mağdurları olarak yeni güne uyanıyoruz. Etik değerler üzerinden yapılan siyasal analizler tam da bu sebepten ötürü eksik kalıyor. Kötülüğün kaynağı, toplumun iktisadi/maddi süreçlerini ve siyasal söylemlerini şekillendiren kapitalist üretim ilişkilerinde yatıyor. “Deprem bölgesinde fiyatların artması gerektiğini” vaaz eden liberal iktisatçılar, yıkılan kentleri yeni rant kapısı olarak görüp ellerini ovuşturan müteahhitler, yurttaşlarına “be ahlaksız, be namussuz, be adi” diyen “devlet görevlileri”, sermaye birikiminden pay almak için yolsuzluklara ortak olan belediyeler, bu sömürü çarkının “itibarlı” dişlileri olarak makamlarında oturmaya devam ediyor.

KURULUŞ MAYASI

Türkiye’nin seçim sürecine girdiği şu günlerde, mevcut düzeni hedef tahtasına koyan, halkçı-kamucu bir ekonomi ve siyaset anlayışıyla, altyapısal süreçlerde radikal dönüşümler yaratacak siyasal aktörlere önemli görevler düşüyor. Cumhuriyetimizin kuruluş mayasında bulunan değerlerin, 100. yılda yeniden siyasal bir program etrafında örgütlenmesi önümüzdeki seçimler için önemli olduğu kadar seçim sonrası ülkemizin bir “düzenzedeler” ülkesi olmaktan çıkması için de önem arz ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları