Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının belli bir kesimi adeta celladına âşık. Cellatta karşılığı olmayan aşk, her zaman hüsranla ve felaketlerle sonuçlanır. Devleti ele geçirmek için, FETÖ ve “yetmez ama evet” diye naralar atan “liboşlar” kullanıldıktan, Avrupa Birliği’ne şirin görünmeler sonlanıp, demokrasi treni istenilen durağa getirilerek, trenden inildikten sonra felaketleri yaşıyoruz, ızdıraptayız.
Örneğin var olan anayasaya uyulmuyor, amir hükümlerinin emri yerine getirilmiyor. En üst yargı makamı olarak Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar uygulanmıyor. Ama “Vesayetten arındırılmış yeni, sivil anayasa yapacağız” deniyor, yurttaşlar olarak biz bir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
Vergilerimizle yayın yapan TRT, iktidara başka muhalefete başka davranıyor. RTÜK Yönetim Kurulu, muhalif televizyonlara ve yayın kuruluşlarına acımasızca cezalar yağdırıyor. Muhalif televizyonlar için “suç” saydığı yayınları, yandaş televizyonlar yapınca görmezden geliyor. Yurttaşlar olarak biz hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
Yargı, muhalefete “düşman hukuku” uyguluyor. Aynı iddialarla veya benzer iddialarla suçlanan iktidar taraftarı olunca hiçbir şey yapmıyor, dava bile açılmıyor. Muhalefet taraftarları aynı suçlamalarla derdest edilip içeri atılıyor. Aylarca, hatta yıllarca içeride/ hapiste tutuluyorlar. Yurttaşlar olarak hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
BİAT KÜLTÜRÜ YERLEŞİYOR
Eğitimin çağdaş, bilimsel ve laik nitelikleri tamamen yok edildi/ ediliyor. Tarikatlar, cemaatler eğitim öğretimin paydaşları oldular. Okullar modern medreselere dönüştürüldü. Anayasasında, “demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti” yazan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni teokratik bir devlete dönüştürmek için eğitim öğretim programları araç olarak kullanılıyor. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
Yüz yıl önce kurulurken çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir devlet olması hedeflenen Türkiye Cumhuriyeti Devleti gemisini hedefe yürüten bürokrasi ve Cumhuriyet kurumları tamamen ortadan kaldırıldı. Liyakatin yerini biat kültürüyle yetişenler aldı. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
Yargı, yürütme, yasama tek adama bağlandı. Aklımızla dalga geçer gibi bunun adına da “ileri demokrasi” dendi. Bütün çağdaş demokrasilerde var olan kuvvetler ayrılığı yok edildi. “Kanun hükmünde kararnamelerle” devletin bütün ayarları bozuldu. “Cumhurbaşkanlığı hükümet Sisteminde işler çabuklaşacak, sorunlar kökten çözülecek” dendi; ama ağır aksak yürüyen, şu andaki duruma göre daha demokratik ve özgürlükçü olan devlet sistemi kaosa dönüştürüldü. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
Ekonomi çöktü. Parası olan, birçok yerden maaş alan, iktidar taraftarları bolluk, şatafat içinde yaşarlarken emeklilerin büyük çoğunluğu ve asgari ücretle çalışanlar perişan bir durumda hayatta kalmaya çalışıyorlar. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
BİREYİN DÜŞÜNME YETİSİ
Vatanın kalkınması için, dişten tırnaktan artırılan paralarla yapılan bütün Cumhuriyet kurumları satıldı/özelleştirildi. Dağımız, taşımız, doğamız yabancı sermaye ve işbirlikçileri tarafından maden arama bahanesiyle delik deşik edildi. Yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz, ormanlarımız talan ediliyor. Türkiye çölleşiyor, felakete sürükleniyor. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız.
“Mülakat” diye bir uygulamayla kendilerinden olmayan hiç kimseyi, önemli mevkilere/makamlara devlet memuru olarak almıyorlar. Yazılı sınavlarda yüksek puanlar alan ama mülakatta elenen gençler ile aileleri yoğun bir psikolojik işkence yaşıyorlar. Bu vicdansızlıktan dolayı intihar eden gençler ve dünyaları kararan aileler oluyor. Yurttaşlar olarak bizler hiçbir şey yapamıyoruz, ızdıraptayız. Zalim uygulamalardan dolayı, yaşadığımız topyekûn işkenceye dönüştü.
Alman filozof Hannah Arendt, Hitler iktidarında yaşananları kastederek “Totaliter yönetim, bireyin düşünme ve yargılama yetisini yok ederek onu bir kalabalığın parçası haline getirir” demektedir.
CENGİZ KARAHAN
EĞİTİMCİ YAZAR