İki ‘12 Eylül’ ve Yargı
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

İki ‘12 Eylül’ ve Yargı

07.03.2015 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

Bugün Türkiye’de yargı düzeni için iki ayrı 12 Eylül’den söz etmek mümkün. Birinci 12 Eylül, getirdiği anayasa ile yargı düzenini siyasal iktidarın etkisine açtı. İkinci 12 Eylül ise 2010 anayasa değişikliğinin halkoylamasında kabulünden sonra yargıyı siyasal iktidara bağlamanın temelini attı.
2010 anayasa değişikliği oylamasında evet oyu verenlerin tümü, bugün içinde yaşadığımız acıklı durumdan şu veya bu ölçüde sorumludur.
Örneğin halkoylaması sırasında anayasa değişikliklerini “12 Eylül ile hesaplaşma belgesi” olarak değerlendiren ve bu nedenle evet oyu kullanacağını açıklayan Orhan Pamuk, bu sorumluluktan kendini kurtaramaz. Olacakları bilmiyordum da diyemez.
Çünkü en azından 31.08.2010 tarihli Cumhuriyet’in bu sayfasında kendisine hitaben yazdığım yazıda uyarı görevimi yerine getirmiştim. İşte özeti: “Halkoylaması için 12 Eylül’den daha uygun ve anlamlı bir gün bulunamazdı. Çünkü iktidar çevrelerince halka ‘12 Eylül’le hesaplaşmak’ diye sunulan bu paket, özünde 12 Eylül anlayışının daha da koyultulmuş olarak AKP’ye uyarlanmasından başka bir şey değildir. Özünde derken, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgili maddeleri kastediyorum. Bunlar anayasa değişikliğinin asıl amacı ve kalbidir. Gerisi bunu örtmeye yönelik zevksiz bir makyajdır.”
Bunun hukuksal kanıtları da ortadaydı: Adalet Bakanı ve Müsteşarının HSYK’ye tam olarak egemen olduğu, tarafsızlığı fiilen tarihe karışan cumhurbaşkanlarının yargıya ilişkin atamalarda önemli rol oynadığı, HSYK içinde yargıç-savcı özdeşliğinin inatla sürdürüldüğü, yükselme beklentisi içinde olanların HSYK’nin yapısında belirleyici olduğu, yüksek yargı temsilcilerinin sembolik bir azınlığa indirildiği bir anayasa değişikliği, başka bir sonuca varamazdı.
Bu açıklamalardan sonra yazımı şöyle bitirmiştim: “Orhan Pamuk, bunları bilerek yapılan değişikliğe evet diyecekse, ülkeyi güçler birliğine ve çoğunluk diktasına götürecek olan bu değişikliklerin sorumluluğunu dürüstçe üstlenmeli, ‘12 Eylül ile hesaplaşma’ masalının arkasına sığınmaktan vazgeçmelidir.” O zaman bana ya da benim gibi düşünenlere inanmayan Orhan Pamuk, şimdi veryansın ediyor, “Asker gitti, otoriter İslamcılar geldi” diye. Günaydın! Kusura bakmasın, ama bu gelişmede kendi sorumluluğunu da vurgulayan bir özeleştiri yapmadan, artık herkesin bildiği, siyasal iktidarın ise hiç yadsımadığı “otoriter İslamcılık”tan söz etmek, aydın olmanın en kolay yolu.

Yükselme beklentisi olan bağımsız olamaz
Anayasal temel atıldıktan kısa bir süre sonra bakanlığın hazırladığı liste, tam kadro olarak kurul üyesi seçilmekle, bakanlığın giderek artan fiili etkisi kesin olarak kanıtlanmış oldu. Yükselme beklentisi içinde olan kişiler bağımsız olamaz. Birinci sınıfa ayrılmış yargıçlar, kurul içinde yer alabilir, ama belirleyici olmamak kaydıyla. Çünkü gerek bilimde ve gerekse yargıda nitelik, liyakat ve deneyim ön planda olmalı. Bu da yükselme beklentisi içinde olanların verecekleri oylarla sağlanamaz.
Ama yine de haksızlık yapmayalım. Orhan Pamuk’tan daha büyük sorumluluk taşıyanlar var: “Yargının güçler ayrılığına dayalı anayasal meşruiyeti” yerine, “yargının demokratik meşruiyeti” kavramını, sözde bilimsel bir kisve içinde siyasal iktidarın hizmetine sunan sahte bilim adamları ve aydınların yanında Orhan Pamuk herhalde masum kalır.
2010 anayasa değişikliğini izleyen yasa karmaşası, yargı düzeninin kimyasını bozdu ve son aşamada yüksek yargıya da darbesini indirdi. Gerek Yargıtay ve gerekse Danıştay’ın görevdeki deneyimli kadroları, deneyimsiz niceliğin sayısal üstünlüğüne kurban verildi. Sözde iş yükünü hafifletme iddiasıyla sayıları artırılan dairelere, önceden hazırlanmış blok listeler atandı. Böylece Yargıtay ve Danıştay’ın da yapısı bozuldu. Bir - iki yıl sonra bununla da yetinilmedi.
Daha önce elbirliği ile yozlaştırdıkları yargı düzeni, bu kez paralel yapının tasfiyesi bahanesiyle aynı yöntemle ikinci kez yozlaştırıldı. Haşim Kılıç’ın deyimiyle “Yargıtay’a, Danıştay’a otobüslerle, kamyonlarla adam taşır gibi üye yaparak” nitelik, liyakat ve deneyimin unutulduğu bir başka yüksek yargı şişkinliği yaratıldı.

‘Kuvvetler yapışıklığı’
Anayasa Mahkemesi’ne gelince, üyelerinin atanmasında 12 Eylül anayasasının cumhurbaşkanı odaklı seçme yöntemi, daha da genişletilerek korundu. Üstelik bunun sakıncasını dengeleyen “tarafsız cumhurbaşkanı” profili de tarihe karıştı. 2010 Anayasa Değişikliği’nden sonra devreye giren yeni yapılanma, AYM’yi, 50 yılı aşan geleneğinden kopardı. Özellikle soyut norm denetimi ile ilgili kararlarındaki denetim zayıflığı bunu açıkça göstermektedir. Ama kabul etmek gerekir ki AYM’nin anayasa şikâyeti başvuruları üzerine verdiği kararlar beklenilenin üstünde bir başarı göstermiştir. AYM, basındaki yandaşlık imalarına aldırmadan bu çizgisini korumak zorundadır. İleride vereceği kararların hak ve özgürlükleri korumayan bir yönde yoğunlaşması halinde AİHM, Türkiye’de bu yolun etkisizliğine karar verebilir. Bu da ülkemiz için küçültücü bir sonuç olur. Bu nedenle AYM’nin böyle bir sonuca yol açmayacak bir bilinçle hareket edeceğine inanıyoruz.
“Anayasa Mahkemesi kararını yok hükmünde sayarız”( 1), “Meclis Anayasa Mahkemesi’ni de kaldırma yetkisine sahiptir”(2), “...bu kuvvetler ayrılığı denen var ya... O önünüze gelip engel olarak dikiliyor”(3), “Yüce Divan’a güvenmiyoruz”(4), “Asıl yargı halkın yargısıdır. Yüce Divan’ın lafı mı olur?”(5) şeklindeki söylemlerin geçerli olduğu, Mümtaz Soysal’ın deyimi ile “kuvvetler yapışıklığı”nın egemen olduğu bir siyasal yapıda, yargının denetleyici rolünden söz etmek, artık bir anlam ifade etmiyor... İşte size “yargının demokratik meşruiyeti”; işte size “ileri demokrasi”.
Bu durumun nasıl aşılabileceği konusunda hukukçuların fazla bir seçeneği bulunduğunu sanmıyorum. Belki sosyolog, siyaset bilimcisi, toplumsal ve siyasal davranış uzmanları bu konuda daha verimli olur.
Bunlardan siyasal iktidara göbek bağı ile bağlı olmayan bir ekip, belki şu sorulara cevap bulabilir? “Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına karşıt bir söylemi açıkça ve sürekli olarak yineleyenler, oylarını nasıl artırıyor? Temiz topluma yönelmek yerine kirliliğin üzerini örtenler, kendi ordusunun kurmay kadrosunu kumpasa kurban verip, terör örgütlerine boyun eğenler neden oy kaybetmiyor?”
Sanırım, bu inceleme sonunda ortaya çıkacak sonuç, “kabahat senin, -demeğe de dilim varmıyor amakabahatin çoğu senin, canım kardeşim!” diyen Büyük Şair’i haklı çıkaracak. Ama belki de unutulan demokratik değerleri halka benimsetmenin seçeneklerini sunacak. Tabii bunu isteyenler ve bu yönde birlik oluşturmayı benimseyenler varsa.

(1) http://nediyor.com/2014/12/02/ak-partili-kuzu-aym-kararini-yok-sayariz/
(2) Hürriyet, 02.05.2005.
(3) Radikal, 18.12.2012 (http://www.radikal.com.tr/turkiye/kuvvtler_ayriligi_engel-1112491
(4) http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/metiner-yuce-divana-guvenmiyoruz
(5)http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/177901/Egemen_Bagis_tan_Yuce_Divan_için_Aklama_mesaji.html#

Prof. Dr. FAZIL SAĞLAM

 

Yazarın Son Yazıları

Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma Okan Toygar’ın - Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025