Olaylar Ve Görüşler

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Cumhuriyet Davası'nı yazdı... Hukuk umudu ve inancı

31 Ekim 2017 Salı

PROF. DR. İBRAHİM KABOĞLU/ 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL’i sürekli uzatma, 2019 seçimleri yolunda baskı ortamını yoğunlaştırma amacına yönelik. 2019 seçimlerini kazanması durumunda ise, tek kişi ‘kalıcı OHAL’i olarak dördüncü evreye girilecek.

Tutukluluklarının 365. gününde “Cumhuriyet Gazetesi Davası Tutukluları Özgür Bırakılmalıdır” başlıklı, 365 imzalı bildirinin okunduğu toplantı, dayanışma adına anlamlı oldu.

Ben de kısa konuşmama, sevgili Türkan Saylan’a (yargılandığımız bir dava vesilesi ile) ve Ahmet Şık’a (ortak kitap vesilesi ile) yollama yaparak başladım: “Sanık olarak gözüken kişilerin zaman ve emeklerini toplumsal çalışmalara karşılıksız adayan bu konudaki çalışmaları (nedeniyle) dava açılması, öncelikle kendilerinden çok bundan yararlanacak ihtiyaç sahiplerinin mağduriyetlerine neden olmaktadır” (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yöneticilerinin beraatlerine ilişkin karar gerekçesinden, Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi, 6. 6. 2002). “000Kitap”: 2011, Ahmet Şık hapiste. “000Kitap” ortak yayıncısı olmam için BirGün’den gelen telefon görüşmemi duyan öğretmenlerin “Evet derseniz, siz de tutuklanırsınız” şeklindeki uyarıları, “kumpas dönemi”nin korku ikliminden bir kesit. Ama Ahmet Şık, bugün de tutuklu; hem de 305 gündür.

Giriş niteliğindeki bu yollamaların ardından, konuşmamı, öne çıkan yakıcı hukuki sorunlara değinerek sürdürdüm ve bir siyasal söylem tuzağına işaretle tamamladım.

Adil yargılanma hakkı: Tematik rapor

Yargılama sürecinde tanık olunan -avukatlar dahil- ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle Çanakkale Adalet Kurultayı sırasında “Savunma Hakları Çalıştayı”nda, “OHAL’de adil yargılanma hakkı” üzerine tematik rapor hazırlama gereğini vurgulamıştım. Bu görevin Türkiye Barolar Birliği’ne düştüğünü, ama Barolar Birliği yapmaz ise bunu İstanbul Barosu’nun mutlaka yapması gerektiğini belirtmiştim. Bu gereklilik, hâlâ devam ediyor ve acildir. İstanbul Barosu Başkanı’na öneriyorum buradan tekrar öneriyorum.

OHAL’in 4 evresi

Tematik rapor hazırlama gereği, OHAL’e geniş açıdan bakıldıkta daha iyi anlaşılır. Şöyle ki: OHAL fiilen 2015 başında Güneydoğu’da özel güvenlik bölgeleri kanununun uygulanması ve nisan ayında 6638 sayılı iç güvenlik yasasının yürürlüğe konması ile bütün ülkede uygulanmaya başladı. 20 Temmuz 2016’da, resmen OHAL anayasal düzenin yeniden tesisi amacıyla ilan edildiği halde, yürürlükteki anayasal düzenin ortadan kaldırılması için kullanıldı. Bu bakımdan 16 Nisan oylaması ile ilan edenler açısından OHAL, işlev ve amacını tamamlamış oldu. Buna karşılık, sürekli uzatma, 2019 seçimleri yolunda baskı ortamını yoğunlaştırma amacına yönelik. 2019 seçimlerini kazanması durumunda ise, tek kişi “kalıcı OHAL”i olarak dördüncü evreye girilecek.

Üç boyutlu baskı/sindirme

Türkiye ne denli büyük sorunlarla (hatta Ankara katliamı bile) karşılaşırsa karşılaşsın, iktidarın hız kesmediği üç alan var: “Ülke veya çevre tahribatı”, “Eğitimin dinselleştirilmesi”, “Demokratik muhalefetin -genel olarak ve Kürtlere yönelik- bastırılması”. 2019 seçimlerine giden yolda baskı ve sindirmenin üç boyutu giderek genişleyecek ve yoğunlaşacak görünüyor.

OHAL Komisyonu ve mahkemelerin araçsallaştırılması

OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHALİİK), hukuka ve ahlaka, hatta akla aykırı bir şekilde kotarılan OHAL KHK ek listelerinde adları yer alan ve kendileri için yargı yolu kapatılan mağdurların başvurabilecekleri başlıca birim olarak kuruldu. Çok gecikmeli olarak oluşturuldu ve henüz çalışmaya başlamadan başkanı, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı’na atandı. Bu tasarruf, zaten eğreti bir biçimde oluşturulan OHAL Komisyonu’na hükümetin bakış açısını bir kez daha göstermiş oldu. Bu şekilde OHAL KHK mağdurlarına yargı yolu kapatılırken, darbe girişimcilerini yargılama üzerinde yoğunlaşması gereken mahkemeler, “fikir suçu” ihdasına yönlendirildi. İşte, Cumhuriyet gazetesi davası ve diğer gazetecilerin davaları bu çerçevede yer alıyor. Aralık 2017 başlayacak ve 2018’de sürdürülecek olan ağır ceza mahkemelerindeki Barış İçin Akademisyenlere karşı açılan davalar da bu çerçevede yer alıyor. Darbe girişimcilerinin davaları üzerinde yoğunlaşması gereken mahkemeler, düşünsel etkinlik dışında bir edimi olmayan muhaliflere yönlendirilerek, FETÖ’cülere karşı açılan davaları sulandırılırken, demokratik muhalefeti sindirme yolunda araçsallaştırılmış oluyor. Gazeteciler, toplumu bilgilendirme hak ve görevinden alıkonulurken mahkemeler de, dava konusu olmaması gereken işlerle meşgul edilerek, adil yargılanma hakkının tecellisi engelleniyor.

Hukuk umudu ve inancı

Cumhuriyet önemli ama Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamayı hak edebilmek için, “insan haklarına dayanan demokratik hukuk devleti” (Any., md. 2) ereğinde hukuka dönüş için mücadele gerekli. Bu süreçte, anayasal kazanımların geniş anlamda (Avrupa Konseyi, Avrupa Mahkemesi ve BM belgeleri) sürekli vurgulanması ve sahiplenilmesi önem taşıyor. Hukuka dönüş, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Bu yolda, hukukun etkililiğine olan inancı yitirmemek gerekir.

Devirmek değil, el değiştirmek

Hükümete ve Cumhurbaşkanı’na yöneltilen eleştiriler, genellikle “devirmek istiyorlar” biçiminde tepki ile karşılanıyor. Demokratik muhalefet hareketini “devirme” niyeti ile açıklamak veya suçlamak, bir hedef saptırmaktır. Oysa demokratik muhalefetin siyasal iktidarı elde etmek için çalışması, sadece hakkı değil, görevidir. Çünkü varlık nedeni de budur. Siyasal iktidarın el değiştirmesi (alternance politique) yerine devrilmesi vurgusu, yanlış ve tehlikeli olup demokratik muhalefeti sindirmek amacını taşıyor. İşte, 2019 yolunda, hukuk ve siyaset veya anayasa ve demokrasi diyalektiği, geniş açılı bir bakışla kurulmalı; hukuki mücadele, dayanışma halkaları genişletilerek yürütülmeli... Bugün Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Emre İper’in özgürlüklerine kavuşması dileğiyle...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları