Türkiye’nin suçu ne? - Berna Özyurt
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Türkiye’nin suçu ne? - Berna Özyurt

14.06.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

Türkiye, 2013’ten bu yana Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmıyor. Resmî gerekçe olarak oylama sisteminin adaletsizliği gösterildi. Türkiye, komşu ülkelerin siyasi yakınlığa göre oy kullandığını, bu durumun adil bir ortam yaratmadığını belirtti. Bazı katılımcıların sahne kostümleri ve tavırlarının “kamuoyunda rahatsızlık yarattığı” da dile getirildi. Hatta açık LGBTQ+ temsiline karşı duyulan rahatsızlık da gündeme geldi.

Toplumun büyük kısmını temsil etmeyen bu gerekçeleri bir kenara bırakalım. Öyle olsaydı, Eurovision’daki şarkılar ülkemizdeki radyolarda çalınmaz, Eurovision temalı partiler dolup taşmaz, şarkılar kulüplerimizde dans pistlerini doldurmazdı. Halk, özellikle gençler bu yarışmadaki görünürlüğümüzü istiyor. Gelinen noktada, bu kararın yeniden değerlendirilmesi gerektiği ortada. Eurovision yalnızca bir müzik yarışması değil; kültürel, sanatsal ve diplomatik açıdan önemli bir uluslararası sahnedir.

1970’lerden itibaren, tek kanallı televizyon döneminde Eurovision Türkiye’de büyük bir heyecandı. Ailece ekran başında toplanılır, yarışma heyecanla izlenirdi. Günümüzde, dijital çağda bile bu gelenek sürüyor. 2025 verilerine göre yarışma 166 milyon kişi tarafından izlendi. İzleyici kitlesinin önemli bir bölümü 15-24 yaş aralığında. Bu da Eurovision’un hâlâ genç ve dinamik bir platform olduğunu gösteriyor.

KÜLTÜREL GÖRÜNÜRLÜK VE TANITIM

Kimi çevreler yarışmanın önemini yitirdiğini savunsa da veriler aksini söylüyor. Avrupa başta olmak üzere, dünyanın dört bir yanından sanatçılar ve müzik profesyonelleri bu organizasyonda buluşuyor. Yarışma yalnızca sahnede olanlar için değil, ülkeler için de bir vitrin. Tanıtım ve kültürel görünürlük açısından büyük bir alan.

Üstelik sahne teknolojisi açısından da çok ileri bir seviyede. Sanatçılar, üst düzey ses ve ışık teknolojilerinin eşlik ettiği sahnelerde yer alıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen müzisyenlerle tanışma ve işbirliği yapma olanağı buluyorlar. Genç Türk sanatçılar için bu hem bir kariyer, hem de yaratıcı bir deneyim fırsatı.

Görsel şovlar, sahne tasarımları ve koreografiler de yarışmanın önemli parçası. Rock operadan kabareye, çağdaş danslardan teatral anlatımlara uzanan bir yelpazede hayal gücüyle hazırlanmış işler izliyoruz. Şarkıların müzikal seviyesi tartışmalı olabilir, ama sahne şovlarının kalitesi evrensel bir standarda sahip. Eurovision, çok disiplinli bir sahne sanatı festivali olarak düşünülmeli.

Ayrıca dünyanın pek çok yerinde gençler -bizdeki kadar olmasa da- ekonomik belirsizlik ve gelecek kaygıları yaşıyor. Eurovision gibi etkinlikler bu ortamda insanlara nefes aldırıyor. Sanatın evrensel gücüyle umut aşılıyor. Farklı kültürlerle bağ kurmak, ortak bir coşku yaşamak mümkün oluyor. Peki, biz neden bu heyecanın dışında kalıyoruz?

MFÖ, Ajda Pekkan, Kayahan, Sertab Erener, Athena, Kenan Doğulu, mor ve ötesi gibi isimler bu sahnede ülkemizi temsil etti. Ne gurur verici anlardı... Bugün aynı fırsat neden genç sanatçılarımıza verilmesin? Neden Türkiye bu kadar görünürlüğü olan bir sahneden kendi isteğiyle uzak dursun?

DİPLOMASİNİN BİR PARÇASI

Artık bu karar gözden geçirilmeli. Türkiye’nin yarışmaya dönmesi hem halk için milli duygularla süslenmiş çok güzel bir eğlence hem de genç sanatçılara ilham veren bir alan. Aynı zamanda, uzun süredir eksikliğini hissettiğimiz kültürel özgüvenin yeniden inşası için güçlü bir adım. Genç sanatçılarımız, dünyadaki diğer meslektaşlarından farksız ve hatta daha da iyi olduklarını göstersinler. Türkiye’nin genç kuşakları; uluslararası kültürel platformlarda var olmak, sesini duyurmak istiyor. Bu yarışma yalnızca bir müzik etkinliği değil; gençlerin dünyayla bağ kurduğu, kendini ifade edebildiği nadir alanlardan biri. Ayrıca Eurovision gibi platformlar, bir ülkenin kültürel diplomasisinin vitrinidir. Diplomasi artık yalnızca büyükelçiliklerde değil, sahnelerde de yapılır. Bu sahnede yeniden var olmak, Türkiye’nin kültürel zenginliğini ve yaratıcı gücünü bu kısımdaki uluslararası alanda da görünür kılmak demektir.

BERNA ÖZYURT

YAZAR