Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Umut Işığı?
Hiç beklenmedik bir “durum değerlendirmesi” yansıdı kulislerden gazetelere. Baykal demiş ki: “CHP’de hantal bir işleyiş var, parti bu yapısıyla gitmiyor, bunu değiştirme görevi bize düşüyor. Parti çalışması ve yetki kullanımında, yerel yönetimlerde sorumlu görevli kim, işin sahipleri kimler belli değil..” Baykal, program ve tüzük çalışması yaptıklarını ve bunları tartışmaya da açacaklarını belirtmiş.
Bu CHP için bir umut ışığı mı? Umarız öyledir...
Baykal ve CHP yönetimi, bir iktidar yürüşüyü başlatmak ve geleceğe kurumsal bir örnek yapı devretmek istiyorlarsa, işi çok ciddi ve sıkı tutmalı. Önlerinde zaman var...
Örneğin akla ilk gelen, Türkiye çapında parti örgütlerinin bağımsız bir denetim şirketince, seçmenle de interaktivite içinde, net ve nesnel bir fotoğrafını çektirmektir. İkincisi, parti yönetimine egemen olması gereken vazgeçilmez ilkeler saptanabilmeli ve bir kültür yaratılabilmeli.
Bu kültür, şüphesiz ki, öncelikle bilimsel düşünmeye, davranmaya, demokrasiye dayanmalı. Partinin temel siyasetleri dikkate alınarak, “kapalı” siyaset ve ideoloji değil, “açık” siyaset ve ideoloji egemen olmalı. Buradan kastedilen, partinin kendi dışındaki düşünce odaklarıyla-toplumla zengin biri düşünce alışverişini gerçekleştirecek bir ruh, bir kültürel alışveriş mekanizmasıdır. “Açıklık” sürekli yenilenme getirir! Parti toplumla da ritmik nefes alışveriş, içinde olması gereken bir öncü güçtür!
Halkta CHP’nin güçlü bir rüzgâr estirmesi beklentisi var! Şüphesiz ki örgüt silkelenmeli! Şüphesiz ki, örgütü yönetecek beynin, çok kapsamlı, çeşitli sektör, cinsiyet, yaş ve sınıflara yönelik çok başlı ama sinerjik bir yapıda örgütlenmiş olması gerekir. (1 Ekim 06 tarihli Baykal başlıklı yazımı anımsadım.)
Ancak, taban yapısını “sıfır” kabul ederek, halka-seçmene dayalı tamamen yeni bir ilişkiler zinciri ve hiyerarşisi bile gündeme gelebilmeli... Kucaklayan bir CHP!..
Not: 1: Prof. Dr.-Ing. V. Doğan Sorguç (özetle): “Parti Geleneği ve CHP” başlıklı yazınızda Parti’de demokratik davranış eksiğini dile getiriyorsunuz. Kanımca tüm yönetim yetersizliğimizin temelinde bu kültür eksikliği yatıyor. Demokratik davranmak için ciddi genel kültür ve endüstri terbiyesi geleneği gerekir. Ciddi lise eğitimi konusu olan genel kültür; merak, araştırma ve öğrenme isteği sağlar. Endüstri terbiyesi ise işbölümü, uzmanlık, işbirliği, ortak hedef, (dikey) organizasyon, standart kavram ve uygulamaları öğretir. Zengin ülkelerdeki demokrasi, bu gelişimin sonucu. Türkiye buna, büyük Atatürk ile başlamışsa da, kısa sürede liselerini rayından çıkardı ve lisansçı sanayiin ötesine geçemedi. Her iki eksiklik Türk siyasetini 2 temel ideolojiden yoksun bıraktığından, siyasi partilerimiz “lider” ve etrafındaki bir küçük çekirdeğin hegemonyasındaki “kitle partileri” görünümünde. Münih Teknik Üniversitesi’nde sosyoloji hocamız “Demokrasinin 30 tür tanımı var. Geri ülkeler, en gelişmişlerinkini alıp, ellerine yüzlerine bulaştıracaklarına, kendilerine bu yolda uygun bir düzen kursalar, çok daha başarılı ve mutlu gelişebilirler” demişti. Bu konuda kuşkusuz ilk akla gelen, partilerin kurumsallaşmasının sağlanması, milletvekili adaylarında asgari standardın (ÖSS örneği) aranması vs. Türk siyasetinin geldiği nokta bunu kanıtlamış olmalı.
Not 2: David Ojalvo (Şalom Gazetesi / Perspektif Sayfası), Pazar günkü “Yağmala, Vur, Yık, Yok Et, Sat Savuştur” başlıklı yazımda “Hitler’in yüz binlerce Alman Rumenini Yahudilerle birlikte gaz odalarına göndererek yok etmesi ile Sulukule’yi yok etmek, özünde birbirinden ayrı düşünülecek olgular değil..” diye başlayan cümleye itiraz etti, özetle: “Haklı rahatsızlığınızı başta Yahudilere karşı uygulanan soykırımla aynı doğrultuda değerlendirmenizi anlamaya çalışıyorum. Elbet bir kültürün yıkılıyor olması son derece üzücü; ama özünde Hitler’in yaptıklarıyla aynı niteliği taşıyor mu? Bu yıkımın kültürel yönü ön planda; ama II. Dünya Savaşı esnasında yaşanmış olan esas soykırımdır, “insanlığın” yok oluşudur ve ayrı olarak ele alınması kanaatimce daha doğru olur... Sulukule’de yaşananları bir “kültürel soykırım” kabul etsek dahi Hitler’in soykırımı eşi benzeri bulunmayan bir örnek... Sonuçta, “insan” yok edildikten sonra bir yerde herhangi bir “esas” da kalmıyor. Hiçbir vahşet bir diğerine referans olmamalı. Buna karşılık tarihteki olaylar ve yaşananlar ancak daha iyi bir gelecek için bize yol gösterici olabilmeli.” Ojalvo’ya katkıları için teşekkür.
Not 3: Salı yazısındaki “Ruslar ile anlaşarak, Karadeniz’de Moskova’ya bir kapı açacaktır” cümlesine, Şenol Meriç: “Rusya’nın zaten 300-350 km’lik Karadeniz sahili var.”
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi