CHP’nin Kıymetini Bilmeli...

27 Temmuz 2015 Pazartesi

Başlığı okuduktan sonra Cumhuriyet Halk Partili olduğum kanısına lütfen varmayın.
Çünkü ben “Dinazor Gazeteci” diye tanımlanan bir kuşaktanım. Bizim kuşak ağırlıklı olarak gazetecinin bağımsızlığa önem vermesine, değil siyasal partiyle ,meslek örgütleri dışındaki bir kuruluşla üyelik ilişkisine girmemesinin doğruluğuna inanır.
Başlığın böyle olmasının nedeni, Meclis’te grubu bulunan ve ülkeye demokrasi hatta ileri demokrasi getirme iddiasındaki dört siyasal partinin, kendi içlerindeki demokrasiye bakış açılarından kaynaklanıyor.
İşte kısa gerekçelerim.

***

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) ilk Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 Ağustos 2014’te seçmenlerin oyu ile cumhurbaşkanı oldu, ama seçilmiş cumhurbaşkanı olarak genel başkanlığı bırakmadı. İki şapkasını da kullanmayı sürdürdü. Genel başkan olarak AKP Genel Kurulu’nu topladı, ardılını Ahmet Davutoğlu olarak belirledi. Kaçak Saray’a çıktıktan sonra da eylemli genel başkanlığı bırakmadı. Seçimde bile eylemli genel başkanlık yaptı.
AKP’nin bir genel başkanı ve genel idare kurulu var, ama kararlarda hâlâ Erdoğan etkili. Kendi başlattıklarını ve uyguladıklarını bile özel yaklaşımı gereği kolaylıkla yok sayarken, hoşlanmadığı kararlar nedeniyle genel başkan dahil AKP sözcülerine bile fırça atması, durumu açıkça ortaya koyuyor. Davutoğlu’nun zaman zamanki tavrından, olanlardan rahatsızlık duyduğu sonucunu çıkarıyorum. Belki de yanılıyorum.

***

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) demek Devlet Bey demek. Onun her partiliyi bağlayıcı gücü, doğal olarak parti içi demokrasiye izin vermiyor.
Partinin üst yönetimi de Devlet Bahçeli’nin kararlarını yazıya dönüştürüp altını imzalıyor. Bahçeli bu toz duman ortamda seçim gezisine başladığına göre yetkili organın kararını uyguluyor olmalı.

***

Halkların Demokratik Partisi (HDP), genel seçimde “Türkiye partisi olma” konusunu işledi. Az sayıdaki katılımcıların dışında, miting podyumlarından “Biji Apo” kutsaması duyulmadı. Eş genel başkanlar, konuşmalarında neredeyse İmralı ve Kandil’den söz etmediler.
Seçim sonrasında “Apo’ya özgürlük” yeniden anımsandı. HDP’nin sırtını dayadığı örgütler (PKK dışında?) dile getirildi.
Sonunda yine görüldü ki uygulama konusunda İmralı ve Kandil’in önceliği var. Parti bağımsız karar alamıyor, alsa da önemi olmuyor.
Özellikle bir uzman çavuş ile iki polisin şehit edilmesi, karışık kafaları daha da karıştırmış olmalı.

***

Ama Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) öyle değil. Kimi zaman her kafadan bir ses çıkıyor. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir ağırlığı var ama kararlar tartışılarak alınıyor. Parti içi seçimlerde kişisel oylar ağır basıyor. Kızıp ayrılanlara da rastlanıyor. Yukarıdaki saptama, CHP’nin hiç yanlış yapmadığı anlamını içermiyor.
Anlatmak istediğim, öteki partilere oranla içerideki demokrasinin işlediğine ilişkin görüntülerin sürekli var olması.
Bilmem anlatabildim mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları