Polis Devleti...

17 Haziran 2013 Pazartesi

Ya 1940’ların sonu ya da 1950’lerin başı olmalıydı.

\n

Üstgöztepe’deki Kayışdağı suyu çeşmesinin çevresindeki arsadan bozma meydancıklardan birinde topaç çeviriyorduk.
İddialı bir yarıştı. Sıra ile bir önceki arkadaşın, atarak çevirmeye başladığı topacı, sıradaki arkadaş, ucuna kabara çakılmış şimşir topacıyla parçalamaya çalışıyordu.
Arada mola veriyor ve bir süre önce aramızdan ayrılan Büyük Cımbız
Orhan’ın seyrettiği filmin kahramanını canlandırmasını izliyorduk.
Başrollerdeki kabadayı, yapılmasını istediği şeyi yapmayan birine kızmıştı.
Orhan, sağ elinin başparmağı ve işaret parmağı ile tabanca yaratıp, kabadayıyı seslendiriyordu.
- Sen haa, bana haa!..
- ......
- Al sana! Dan, dan, dan...
Yıllar sonra anımsamak o kadar kolay oldu ki...

\n

***

\n

Polis dün Taksim Meydanı’na çıkan cadde ve sokakların başlarını tutmuştu.
Ve meydan bu nedenle görevli polisleri saymazsak bomboştu.
Başbakan’ın Ankara’daki
“Milli İradeye Saygı” mitinginde “Boşaldı, boşaldı. Boşalmadığı takdirde, artık bu ülkenin güvenlik güçleri orayı boşaltmayı bilir” demesinden kısa bir süre sonra Gezi Parkı’na polis saldırısı başlatıldı.
Oysa yaratılan yalancı barış havasına kananlar, gönül rahatlığı ile çocuklarını da yanlarına almış, yaşlı kadın ve erkeklerle anneler de parkta toplanmıştı.
“Vur abalıya” örneği; tazyikli suyun, biber gazı fişeklerinin kurbanı oldular.
Saldırı öteki il ve ilçelerde de öfke yarattı. Tepkiler yaygınlaştı.
Türkiye dün, tam bir polis devleti görünümündeydi.

\n

***

\n

Yöneticilerin, övünme nedenlerinden biri de emniyet güçlerinin çoğunluğunun yükseköğrenim görmüş kişilerden oluşuyor olması. Askerliğini çavuş olarak yapmışların kolayca polis oldukları günlerden bu güne gelmiş olmamız iyi bir şey sayılabilir.
Ama neyin değiştiğini sorgulayınca değil ileriye, geriye gidildiği görülüyor.
Şu da bir başka ülke gerçeği. Çeşitli fakülte ve yüksekokulu bitirmiş, öğretmen olmayı denemiş, başaramayınca da geçim derdinden polisliği tercih etmek zorunda kalmış çok sayıda gencimiz var.
Acaba ölçüsüz ve zaman zaman acımasız davranışların nedenleri arasında bu durumun da katkısı olabilir mi?
Uzmanları bu soruyu da irdeleseler iyi olmaz mı?

\n

***

\n

Gezi Parkı’ndaki çadırlar, seyyar aşevi, büfeler temizlik işçileri tarafından araçlara yüklenip götürüldüler.
Temizlik işçileri topladığına göre çöpe gitmiş olmalılar.
Pekiyi de, acaba gönüllülerin getirdiklerinden oluşan kitaplıktaki kitaplar ne oldu? Bir dönem Avrupa’da kitap yakmak modaydı.
Askeri yönetimler döneminde korkudan kendi kitaplarını yakanlarımız oldu.
Yasak ve tehlikeli sayılan kitapların çoğu SEKA’da kâğıt hamuru yapıldı.
Bu nedenle iflas eden yayınevleri ve kitapçılar oldu.
AKP toplatılan kitapların tutarının ödeneceğini söyleyerek yasa çıkardı.
Ama, dava açmak için istenilen teminat, iflas etmiş kişilerin ödeyemeyeceği tutarda olduğundan dava açılmasının önü kesildi. Yani yapılan iyileştirme havada kaldı.
İster misiniz Gezi Parkı’nın kitapları da bu kez çöpe gitmiş olsun.
Neden yadırgayalım ki... İnsanın değeri olmayan bir ülkede kitabın ne değeri olur ki...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları