Örsan K. Öymen

Nas saçmalığı

29 Kasım 2021 Pazartesi

AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın, faizlerin yükseltilmeyeceğini açıklarken bunu dini bir söyleme dayandırması, “nas” olarak da adlandırılan mutlak dini bir hükümden söz etmesi, anayasadaki laiklik ilkesinin ihlalidir. 

Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgular. Anayasanın 24. maddesinde “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri, istismar edemez ve kötüye kullanamaz” ifadesi yer alır. 

Erdoğan, faiz kararını gerekçelendirirken din kurallarına ve Kuran’a göre bir karar aldığını ilan etmiştir!

***

Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunların bir nedeni de AKP hükümetinin teokrasi ve monarşi sevdasıdır. Türkiye, siyasetin ekonomiyi belirlediği bir aşamadadır. Yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığı, düşünce, ifade, yayın, örgütlenme özgürlüğü ve laiklik yeniden tahsis edilmeden, ekonomik krizin sona ermesi olanaksızdır. Türkiye’nin genel ekonomik ve sosyal adalet sorununun çözülmesi için bunlardan fazlasının yapılması gerekse de mevcut ekonomik krizin içinden çıkılması için alınması gereken asgari önlem budur. 

Şeriatçılık, köktendincilik, İslamcılık, dincilik demokratik ortamı zehirlediği gibi, demokrasinin yerine teokrasiyi getirdiği gibi, ekonomik çöküşü de beraberinde getirmektedir. 

Merkez Bankası başkanının veya ekonomiden sorumlu bakanların değişip değişmemesi hiçbir anlam ifade etmemektedir. Türkiye’de teokratik bir monarşi kurmak isteyen Erdoğan’ın kişisel iktidarı sona ermeden, Türkiye’nin ekonomik krizden kurtulması olanaksızdır. Mutlak olan bir hüküm varsa o da bu hükümdür. 

Çünkü bu, dinlerin değil, siyaset biliminin ve Türkiye’nin ekonomik ve siyasi gerçekliklerinin zorunlu kıldığı bir durumdur. Dinlerin buyurduğu hiçbir şey mutlak değildir, aksine tartışmalı, öznel ve kişiseldir. Tartışmalı, öznel ve kişisel bir inancın anayasaya aykırı bir biçimde toplumun, siyasetin, ekonominin tamamına dayatılması durumunda, siyasi ve ekonomik bir krizin çıkması kaçınılmazdır. Tarihte bunun aksini kanıtlayan hiçbir örnek bulunmamaktadır.

***

Öte yanda Türkiye’nin ekonomik sorunlarının çözülmesini tek başına faizlerin inip çıkmasına bağlamak da büyük bir hatadır. Tarım, sanayi, teknoloji alanlarında üretimin yapılmadığı bir ortamda cari açık da kapatılamaz, enflasyon da indirilemez, büyüme hızı da artmaz, dış ve iç borçlanma da sona ermez, Türk Lirası da değer kazanmaz. 

Üretmeyen bir ülke yurtdışına ihracat yapamayacağı gibi, yurtiçinde gerçek ve somut karşılığı olan bir ekonomiyi de yaratamaz. Üretimin olmadığı bir ülkedeki parasal akış ve alışveriş, hizmet sektörü hariç tutulacak olursa, kredi borçlanmasına ve/veya karaparaya dayanır. 

Öte yanda 80 milyonluk bir ülkenin sadece turizm ve bankacılık gibi hizmet sektörünün unsurlarıyla ayakta kalması olanaklı değildir. Türkiye’nin tarım, sanayi ve teknoloji alanındaki yatırım ve üretim sorununu çözmesi, ekonomik kalkınma için zorunludur. 

Bu bağlamda hem kamu sektörüne hem de özel sektöre büyük sorumluluk düşmektedir. Ancak devletin bu yaşamsal sorunu sadece özel sektörün tercihine bırakmaması, kamucu ve devletçi bir anlayışla, 1920’lerde ve 1930’larda olduğu gibi, buna öncülük etmesi gerekmektedir.

***

Şu anda devletin kaynakları büyük ölçüde tüketildiği için, bunu sağlamak ancak bütçe giderlerindeki öncelikleri değiştirmekle olanaklıdır. Yolsuzlukların önlenmesiyle bu kaynak tek başına sağlanamaz. 

Sağlık ve eğitim bütçeleri hariç tutularak devletin tüm kurumlarının bütçeleri bu doğrultuda yeniden tasarlanmalıdır, yüzde ellilere kadar varan kısıntılara gidilerek tarım, sanayi ve teknoloji üretimine yönelik yatırımlar gerçekleştirilmelidir. 

Ancak öncelikle, en kısa sürede erken seçime gidilmelidir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları