Özdemir İnce

Dolma gerçekleştirmek

27 Ekim 2023 Cuma

Bugün de zuladan eski bir yazı çıkarıyorum, “Devriş mi, Derviş mi? (Dolmayı Gerçekleştirmek)” başlıklı yazı önce 13 Nisan 2001 tarihli Radikal Kitap’ta yayımlanmış sonra 2015 yılında Kaynak Yayınları tarafından basılan Gördüğünü Kitaba Yaz adlı kitabımda (s.57-59) yer almış. Yazı, cehaletin bilgiyi nasıl bozguna uğrattığının somut kanıtı. Başçavuşun eşeğinin yellenmesi misali. Buyurun cenaze namazına...

***

DOLMAYI GERÇEKLEŞTİRMEK

Bir başka ilginç özelliğimiz de var: Bir sözcüğün uzun süre aynı anlamda kullanılmasına katlanamayız. Biraz dinlenmesi için yerine başka bir sözcük kullanırız. Doğruları çok güç, yanlışları da kolayca öğreniriz. Kınamıyorum, hiçbir özelliği olmamaktan çok daha iyidir.

“Yapmak” fiilinin eskidiğini mi, yoksa yorulduğunu mu düşündüler, bilemiyorum. Yerine artık “gerçekleştirmek” fiili kullanılıyor. Herkese hayırlı olsun ama zavallı “yapmak” fiili tedavülden kaldırılan, piyasada dolaşım süresini doldurmayı bekleyen eski banknota benzetildi.

Yakında, Hacı Cezvet Efendi’nin oğlu avukat Devriş Bey’in “Hanım, pazar günü hacı babamlar geliyor, şöyle kocaman bir tencere dolma gerçekleştir” dediğini duyarsam hiç şaşırmam.

“Gerçekleştirmek”in büyüsü ne ki “yapmak” fiiline yüz verilmiyor. Belki de benim haberim yoktur, “yapmak” dinozorcadan (“Dinazor” diye yazan ellere, söyleyen ağızlara kurban olayım!) sayılmakta ve “gerçekleştirmek” de globalleşen, küreselleşen dünyamızın post-postmodern “trend”ine lacivert takım gibi yakışmaktadır.

Toplantı yapılmıyor, “gerçekleştiriliyor”; maç yapılmıyor, “gerçekleştiriliyor”. Yakında belki kadınlarımız “saç gerçekleştirmek” için kuaföre gidecekler.

Şu “yapmak” ile “gerçekleştirmek” eşanlamlı mı bir öğreneyim diye sözlüğe baktım:

Yapmak: Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek.

Gerçekleştirmek: Gerçek durumuna getirmek. (Örnek: “... planını önce sinsi sinsi, sonra açıktan açığa gerçekleştirmeye başlayınca...” H. Taner.)

Dikkat ederseniz, “yapmak”, “gerçekleştirmek”i içeriyor gibi ama tersine bir içerme söz konusu değil. Nitekim “...planını sinsi sinsi, sonra açıktan açığa yapmaya başlayınca...” örneği, iki fiilin genel bir anlam örtüşmesi içinde olmadığını gösteriyor. Durum şu: “Plan yapılır” daha sonra bu plan “gerçekleştirilir”.

Buradan şöyle bir ilke çıkıyor: İki sözcüğün anlam düzeyinde “eşanlamlı” olması, birinin ötekinin yerine kullanılmasına izin vermez. Gerçekleştirilen bir “şey”in yapılmış olduğunu anlarız ama canımız istediği gibi birini ötekinin yerine kullanamayız. Çünkü gündelik dilde, sözcüklerin kullanımı, bir geleneğin yapısal kuralları içinde yer alır. Sözcükler bu kurallara göre kullanılır. Bu kurallar ancak yazınsal söylem söz konusu olduğu zaman biraz gevşer, özellikle, şiir bu kuralların dışında ortaya çıkar, gerçekleşir. Veznedar Lebip Bey ile modacı Melal Hanım’ın, özellikle de manken Gülendam’ın böyle bir özgürlüğü yoktur!

Dil, bir kurallar bütünüdür; mülkiyeti ortaktır. Bu nedenle, onun kurallara bağlı kullanımlarını özelleştiremezsiniz. Bu özgürlük yalnızca şairlere tanınmıştır. Romancılar, öykücüler gibi dilin yazınsal söylemiyle ürün verenler de bu özgürlükten bir ölçüde yararlanabilirler.

Ancak, dilin kamu hizmetinde ve ortak değerleriyle kullanıldığı medya mesleklerinde, özellikle de haber alanında, dilin tutucu kurallarından ödün verilemez. Bu yalnızca dilsel değil, aynı zamanda mesleki zorunluluktur.

“Gerçekleştirmek” fiilinin zor fark edilen bir özelliği var: Bu fiil, “yapılması” önceden tasarlanmış, düşünülmüş ya da istenmiş bir eylemi imliyor. Örneğin şöyle bir cümle kurabiliriz: “Büyük ressam Alaettin Aksoy, yapıtlarında insanın iç dünyasını bedensel yapıya yansıtmayı tasarlamış ve bu resmi gerçekleştirmiştir.”

Sanki “gerçekleştirmek”in soyut ve zihinsel bir kapsamı var. “Yapmak” ise daha somut, daha özdeksel.

Özel ve yazınsal amacı olmayan “yanlış” dilsel sapmaların, eksik  ve yetersiz “okuma”lardan kaynaklandığını düşünüyorum. Böyle bir durumda dil bilinci oluşmuyor, dilin iyi ve doğru örneklerden öğrenilmiş katı kuralları “kendiliğindenlik” kazanamıyor.

Dil, kuşkusuz, demokratik bir alan değil! Özelleştirilebilecek bir alan da değil, kamuya ait! Bu yüzden, gazetelerin, televizyonların  yasaya göre yaptırımı olan “kamu malına zarar vermek” suçunu işlememek için, yayınlarında dil denetimi yapacak bir birim kurmaları gerekiyor.

Özet: RTÜK’ün “Türkçe’nin yanlış kullanılması gerekçesi”yle yayın durdurma vereceği günü hasretle bekliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları