Özdemir İnce

Münafık partiler

08 Ekim 2023 Pazar

Önce Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın, 68. maddesinin dördüncü fıkrasını okuyalım: “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.”

Türkiye nasıl bir hukuk devletidir diye soracak olursak, bu sorunun yanıtı anayasanın 2. maddesindedir: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

Bir de siyasi partilerin nasıl kapatılacağını öğrenelim: “Siyasi partilerin kapatılması, Yargıtay cumhuriyet başsavcısının açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi’nce kesin olarak karara bağlanır. Bir siyasi partinin tüzüğü ve programının 68’inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı verilir. Bir siyasi partinin 68’inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi’nce tespit edilmesi halinde karar verilir.”

Özetleyelim: Bir siyasal partinin kurulabilmesi için, o partinin program ve tüzüğünün anayasamızın 2. ve 48. maddelerine ve dolayısıyla devrim yasalarını koruyan 174. maddesine aykırı olmaması gerekiyor. Bir siyasal partinin kapatılması faslına gelince, o  siyasal partinin söz, yazı ve eylemlerinin anayasamızın gene 2, 48 ve 174. maddelerine aykırı olması durumunda, söz konusu parti kapatılabiliyor.

Şimdi zurnanın zırt dediği yerdeki, anayasamızın “Devrim Kanunlarının Koruyan” 174. maddesinin tamamını okuyalım:

- Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:

1. 3 Mart 1925 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;

2. 25 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;

3. 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;

4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’yla kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110’uncu maddesi hükmü;

5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Uluslararası Sayıların (Rakamların) Beynelmilel Kabulü Hakkında Kanun;

6. 11 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;

7. 26  Kasım 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;

8. 3 Aralık 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin (Kıyafetlerin) Giyilemeyeceğine Dair Kanun.

Ve şimdi düşünelim: Yukarda verdiğim anayasa maddelerine başta iktidar partisi olmak üzere bütün siyasal partiler uyuyor mu?

CHP dışında, yukarıda sıraladığımız sekiz devrim yasasına bağlı herhangi bir parti yoktur. MHP ile İYİ Parti mi?  İkisi de “Türk-İslam sentezi”ne bulaşmış acayip partilerdir. Milliyetçilik ile milliyeti reddeden ümmetçi ideoloji nasıl sentez yapar? Bu nedenle bu iki partinin özellikle de MHP’nin cumhuriyetçiliği tartışmalıdır. Saadet, DEVA ve Yeniden Refah gibi partiler “Erbakancı” partilerdir.

HÜDA PAR’a gelince, mevcut programına göre kurulmasına izin verilmiş olması tam anlamıyla bir skandal olmalıdır. TBMM’de yer almasından bu yana temsilcilerinin büyük bir bölümü anayasanın 48. madesine göre partinin kapatılmasına neden olacak niteliktedir.

Okullarda karma öğrenime karşı olan HÜDA PAR’ın programında yer alan anayasaya aykırı bazı maddeler:

“Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir.”

“...Olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir…”

“Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları