Özdemir İnce

Mustafa Kemal döneminde ekonomi

01 Mayıs 2020 Cuma

Yazıma Sözcü gazetesi yazarı Ege Cansen’in 16 Nisan 2020 tarihli yazısının son bölümünden bir alıntı yaparak başlamak istiyorum:

***

“Koronavirüs salgını, adını ister kapitalist ister liberal deyin doğal ekonomik sistemi dipten sarstı. İnsanlık, zor bir sınavla karşı karşıyadır. Telaşa kapılıp, devleti kutsayarak, bireyin özgürlüklerini kısıtlayan çözümlere iltifat edilmemelidir. Hüner, hem merhametli hem de etkin önlemlerle, altta kalanın ezilmesine meydan vermeden ekonomimizin çarklarını yeniden döndürebilmektir. Dikkatli olmalı, bireysel özgürlüklerin kanıtı olan mülkiyet hakkının zedelenmesine meydan verilmemelidir.”

***

Kamusal ekonominin iyilik ve güzelliklerini çocukluk ve gençliğinde yaşamış; daha sonra azgın ve merhametsiz kapitalizmin fantastik marifetlerine tanık olmuş bir 1936 doğumlu olarak yazıyı birkaç kez büyük bir dikkatle okudum. İçime bir kuşku düştü, Ege Cansen acaba bir tür “Sosyal Kapitalist” bir ekonomik sistem mi öneriyor diye düşündüm. Altta kalanın suyunu çıkarıp posasını atan geleneksel kapitalizm emekçinin hakkını yemeden nasıl merhametli olacak? Bunu ancak sosyalleşmiş, insanileşmiş bir yöntem başarabilir.

Sahi kapitalizmin sosyali olabilir mi? Kapitalizm merhamet burcuna çıkabilir mi?

Bunu ben ekonomist ve kapitalist ekonominin yüksek yöneticilerinden Ege Cansen’le tartışamam. Bilsay Kuruç ve Korkut Boratav gibi takım arkadaşlarımı yardıma çağırırım.

***

Koronavirüsten sonra dünyanın hali ne olacak diye soranlar var. Kimileri de sofuca bir inanç ve inatla “dünya aynı dünya olamaz!” diye bastırıyor. Böyle bir yazı yazdığıma göre ben fakirin de şairane düşünceleri olmalı bu hususta:

1- Ege Cansen’in sözünü ettiği “Doğal ekonomik sistem”de orman kanunu geçerli olduğu için istemem.

2- Türkiye’de ve dünyada Çinvari (tarzı) bir kurtuluşa asla ve kata razı değilim. O ayrı bir kültür.

3- Şu anda ABD kapitalizminin orman kanunundan vazgeçip kamusal ve insan odaklı bir ekonomik yöntemi kabul edebileceğini hiç sanmıyorum.

4- Rusya ve eski Sovyetik ülkeler, geçmiş deneyimlerinden yararlanıp bazı reformlar yapabilirler mi? Belki.

5- Türkiye’ye gelince: Bu bunalım döneminden en az zararla çıkabilirse, bu 1923 Cumhuriyeti geleneğinin kalıntılarıyla tıp fakültelerinden mezun olmuş, kamusal sağlık ahlakıyla yetişmiş hekimler sayesinde olacak. Hekimlerden hemşirelere, asgari ücretle çalışan yardımcı kadrolara kadar sağlık ordusunun kahraman çalışanları sayesinde... Bu alçakgönüllü, fedakâr insanlar yaşadığımız olağanüstü koşullarda bize şunu öğrettiler: Yaşam hakkı insanın en kutsal hakkıdır. Her şey buradan başlar. Şu anda her şeyden önce bir sağlık bunalımı içindeyiz. Bizi buradan ancak beden ve akıl sağlığı yerinde insanlar çıkarabilir.

Ancak bir maske bile dağıtmayı beceremeyen mevcut hükümetle Türkiye’nin işi çok zor.

6- Ekonomik bunalımdan da ancak 1923 Cumhuriyeti’nin kamucu üretim ve işletme anlayışıyla kurtulmak mümkün. AKP’nin ve Saray rejiminin böyle bir dönüş ve dönüşüm yapması, bence, mümkün değil. Çünkü, devlet ve devletçilik (kamuculuk) anlayışı karşısında koronavirüsten daha çok korkuyorlar. Bu korkuyu taşıyanlardan biri, bu konudaki düşüncesini açıklamış olan Ege Cansen.

7- Bireysel özgürlüklerin kanıtı mülkiyet hakkı değil, kutsal yaşama hakkıdır. Bu bir! İkincisi de şu: Ege Cansen, AKP Saray rejiminin Mülkiyet hakkına tecavüz etmesinden korkuyor olmasın sakın?

***

Yakın geçmişte çok canlı bir Kemalist ekonomi düzeni var. Devlet, fabrika ve öteki üretim araçlarını aldığı vergilerle yapar. Böylece hem uygun fiyatlı üretim yapabilir hem istihdam yaratır. Oysa özel girişim, yatırımı kendi özel sermayesiyle yapar. İlk amacı yatırımını geri kazanmak hem kâra geçmektir. Bu nedenle eksik istihdam yapar; ürünlerini aşırı kârla satar. Sümerbank, Etibank, şeker ve tekstil fabrikaları kamusal varlığın en iyi örnekleridir. Bu konuda, başta CHP olmak üzere kamusal ekonomiyle ilgileneceklere bir eğitim malzemesi olarak önereceğim bir kitap var: Bilsay Kuruç’un Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi, Büyük Devletler ve Türkiye (İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları).

***

ÖZÜR: 28 Nisan tarihli yazımda “Nisa Suresi, 31. ayet” sehven yazılmış olup doğrusu “Nur Suresi, 31. ayet” olacaktır. Düzeltir, okurlarımdan özür dilerim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları