Özdemir İnce

Pistanbul (2)

22 Ekim 2019 Salı

İstanbul’da oturan insanların çoğunluğu tarihi bugüne indirgedikleri için, mevcut bozuk trafiği daha da zorlaştırdığı nedeniyle, metro yapmaya çalışan belediyeye kızmakta, bugünkü berbat durumun gerçek sorumlusu olan XVII, XVIII ve XIX. yüzyıl Osmanlı padişahlarından manevi hesap sormamaktadırlar. Dar sokaklarından iki otomobil geçemediği için mevcut belediyeye küfredenler, Fatih Sultan Mehmed’in ve onun soyunun bu keşmekeşin baş sorumlusu olduğunu düşünmemektedirler.

***

İstanbul, 1993 yılının eylül ayında bir ayrışan kadavradır, bir kanserli dokudur. İstanbul’un yaldızı olan beş yıldızlı oteller, Çırağan Sarayı, sözde sosyetenin eğlendiği gece kulüpleri kanserlidir; Boğaz en azından Haliç kadar kanserlidir. Birkaç bin kişi dışında, İstanbul’da yaşayanların hepsinin ruhları ve beyinleri kanserlidir. İstanbul “Cumhuriyet”in kenti olamadığı için kanserlidir.

***

İstanbul’un bir turistik nesne olması kimseyi yanılgıya götürmesin! Efes de, Aspendos da birer turistik nesnedirler, ama ölüdürler. Nesneler asla rol sahibi olamazlar, rol sahibi olmak için “özne” olmak gerekir. Özne, yani üreten, yapan, yönlendiren, biçimlendiren... İstanbul üretmiyor mu, yapmıyor mu, yönlendirmiyor mu, biçimlendirmiyor mu? Bu fiillerin olumlu anlamlarını unutmadıkça bu sorulara olumlu yanıt bulamayız.
İstanbul Cumhuriyet döneminde ne yazık ki bu ülkenin bir numaralı kenti olma konumunu sürdürerek adam olma şansını yitirmiştir. İstanbul Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin iki ya da üç numaralı kenti olabilseydi, Ankara ve İzmir bu kentin önüne geçebilselerdi İstanbul belki bu denli hasta olmazdı.

***

İstanbul’un önümüzdeki on yıl içinde çağdaşlaşarak, çağcıllaşarak, uygarlaşarak uygar dünyayla sağlıklı ilişkiler kurma umudu bir yana, Mekkeleşmesi ve Medineleşmesi tehlikesi söz konusu. Çünkü İstanbul’u yönlendiren güç artık gerçek İstanbullu uygar bireyin politik tercihi değil, dışarıdan göçenlerin tutucu ve gerici ideolojileri. İstanbul bir bütün halinde değil, koloniler halinde yaşıyor. Bu kolonilerin bütünleşip yeni bir kent ideolojisi üretmeleri çok olumlu koşullara ve zamana bağlı. Zaman elbette var ama olumlu koşullardan söz etmek son derece olanaksız.
İstanbul’un geleceği, Türkiye’nin geleceği gibi demokratikleşmeye, laik düzenin daha da güçlenmesine, magandanın uygarlaşmasına, seçkin olmanın bir kusur sayılmamasına bağlı. Ben bu bağlamda, bugünkü ilişki düzeyinin korunmasını başarı sayacak kadar karamsarım. İstanbul, Türkiye’yle birlikte, mühendis-ekonomist kafasının ve imgeleminin yetersizliklerinin çıkmazlarını yaşıyor.

***

İstanbul’un çağdaşlaşması gecekondu yerleşiminden kent yerleşimine geçmesine, köylügecekondulu tipinin kentlileşmesine bağlı. Bu dönüşüm elbette yeterli değil. Bu dönüşümün, ülkenin bütün alanlarda kalkınması, genişlemesi, zenginleşme süreci içinde gerçekleşmesi ve bu zenginliğin çok güçlü bir orta sınıf yaratması gerekir. İstanbul şu anda bazı semtlerinde küçük bir zengin azınlığın yaşadığı bir lümpenler kenti.
İstanbul ülke içinde ekonomik bakımdan görece güçlü olmasına karşın dünya ölçüsünde güçsüz olduğu, çağın gerisinde kalmış üniversitelerinde çağdaş öğretim yapılmadığı, laboratuvarlarında bilimsel araştırma yapılmadığı için ancak köşe dönmeci oportünistler üretmektedir; böyle bir kentin önümüzdeki on yıl içinde ciddi ve yeni bir rol üstlenmesi olanaksızdır. Sanayii ancak yabancı patentle üretim yapan, kendi ekolojisine uygun ve özgün teknoloji üretemeyen bir kent bugünkü yerini bile zor koruyabilir. Önümüzdeki on yıl içinde İstanbul’a belki daha fazla turist gelebilir. Ama turistin ipiyle kaç kuyuya inilebilir? (Sürecek...)

***

ÖNEMLİ NOT: Komşunun toprağına onun horantası için ev yaptıracakmışsın, toprağın sahibinden izin aldın mı? Haneye tecavüzdür ağam! Komşuluk adabına uymaz! Ayıptır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları