Bilgisayar bağımlılığı (4)

10 Nisan 2020 Cuma


Babam Hilmi Acar İzmir’de Postane Müdürü idi… Telefonu “manyetolu” idi… Evlerde “telefon” bulunmazdı! Postanenin “telgraf” memuru olduğu halde, babam masanın başına geçerek vatandaşların “telgraflarını”, büyük zevkle “Mors alfabesi ile” yazardı… Eve geldiğinde, kapı tokmağını vurarak “merhaba” kelimesini yine “Mors alfabesi ile” yazardı!

O günlerde mahallede yalnızca bizim evde “radyo” vardı. Komşu kadınlar, “radyodan” saat 19’da “ajansı (2. Dünya Savaşı haberlerini)” dinlemek için bize gelirlerdi… Babam da ister istemez komşu kahveye aynı amaçla giderdi…

***

Lisede öğrenciyken “izci” idim… Dağ başına kampa çıktığımızda, aramızdaki kolay haberleşmelerden biri “Semafor” idi… Özellikle eskiden denizciler, iki gemi ya da daha fazla gemi arasındaki haberleşmede kullandıkları “Semafor” yaygınlaşmıştı…

***

Gazeteciliğe başlangıç yıllarımda, 10 parmakla değil, ama çok hızlı olarak, iki parmakla “daktilo” ile yazardım… Sonra yazımı “teleksçi” arkadaş, İstanbul’a gazeteye iletirdi… “Teleksçi” arkadaşın görev süresi bittikten sonra, gece nöbetimde, telefonla İstanbul’u gazeteyi arar ve “telefonla” haberimi yazdırırdım.

İstanbul’da haberimi alan arkadaşlar “Türkiye daktilo ile hızlı yazma şampiyonları” idi… Bunlardan biri de şimdi Hürriyet gazetesinde olan Yalçın Bayer’di… O yıllardan kalma mütevazı bir daktilo koleksiyonum var…

***

İlk bilgisayarımı 1987’de Nev York’ta almıştım… İnternet o zaman yoktu… Haberimi yazıyor, yazıcıdan çıktı alıyor, onu da “faks” ile (görsel olarak) İstanbul’a geçiyordum… Tabii Nev York- İstanbul arasında “teleks - telefon - faksın” bağlantısı için bazen saatlerce beklemek gerekiyordu. Haberim gazeteye ulaştığında, onlar da yeniden yazıyorlardı!

***

Bu yazıyı okuyan çocukların, gençlerin çoğu, “manyetolu telefon”, “telgraf”, “mors”, “izci”, “semafor”, “daktilo”, “teleks”, “faks” gibi sözcükleri bilemeyebilirler!

***

Son çeyrek yüzyılda “bilgisayar, cep telefonu, internet” dünyayı hızlı ve olumlu değiştirdi ve dünyada iletişim olağanüstü kolaylaştı…

***

Ancak, günümüzde “internet’teki” bu olağanüstü kolaylık, ama özellikle çocukları ve gençleri “siber zorbalık” diye bir tehlike bekliyor!

Siber zorbalık”; çocukların iletişim araçları kullandıklarında, tehdit edici, küçük düşürücü, yaşlarına uygun olmayan müstehcen içerikleri, yalan haberleri, nefret söylemini, bağımlılık yaratan tasarımları, hakaretle, şiddetle karşılaşmaları ve bağlı oldukları arkadaş grubundan dışlanmalarıdır…

Çocuk, “internet” ortamındaki bağlantılar hakkında konuşmaktan, aile ve arkadaşlarıyla birlikte olmaktan kaçınıyor, okula gitmek istemiyorsa, davranışlarında, uykusunda, iştahında değişiklik varsa, özellikle bilgisayarı hakkında konuşmaktan kaçınıyorsa, okul başarısında düşüş gözleniyorsa, “siber saldırıların” etkileri altında demektir!

Bu nedenle, velilerin, çocuklarının özel yaşantılarını ve bireysel sınırlarını aşmadan onları nasıl koruyacakları konusunda bilinçlenmeleri gerekiyor!

Çocuklar, saldırılara kesinlikle karşılık vermemelidir… Sorunu kendi başlarına çözmeye çalışmamalı, mutlaka büyüklerinden yardım istemelidirler. Bu durumda velilere çok iş düşüyor demektir!

***

Uzman Klinik Psikolog Ece Özçırak, “siber zorbalığın, kişiler üzerinde oldukça yıkıcı birtakım psikolojik etkilere yol açtığına işaret ederek, bu zorbalığa maruz kalan kişilerin, toplum içinde, kendilerini daha güvensiz hissetmeye başlayıp daha çok çekingen davranışlar geliştirdiklerine” dikkati çekti ve özellikle şunları da ekledi:

Siber zorbalığa maruz kalanların bazı durumlarda okula bile gitmek istemediklerini görebiliyoruz. Kendilerini değersiz ve yetersiz hissetmeye başlıyorlar.

Bu durum kişilerin intihar eğilimlerini bile etkileyebilir.

Bu nedenle, velilerin çocuklarındaki ruhsal değişimlerini iyi gözlemlemeleri gerekir. Belki, yaşadıkları bu zorbalığı size anlatmak çocuğunuz için utanç verici ve çok zor olabilir! Ama bizler veliler olarak her zaman onların yanında olduğumuzu hissettirip, onlara destek olduğumuzu, hem sözel yolla, hem de davranışlarımızla belirtmeliyiz!

***

Acı bir örnek verelim:

Siber zorbalık konusu, Türkiye’de yaşamını yitiren üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli’nin ölümünün ardından gündeme geldi… Yakınları, Ünli’nin çeşitli sosyal medya ortamlarında alaycı iletilere, zorbalığa maruz kaldığını ve bu biçim iletilere canının sıkıldığını belirttiler…

Aynı bölümdeki, alt sınıftaki bir öğrenci ise şunları aktarıyor:

Yaklaşık bir ay önce bizim sınıf gruplarına, onun Twitter’da paylaştığı, intiharla ilgili bir ileti gönderildi. Biz de hemen ona Twitter’den ‘Gel konuşalım’ diye bir yanıt göndermeye başladık…

Sonra telefonunu bulduk. Oradan aradık ve iletiler attık. Ulaşamadık. O sırada, ailesi polise gitmiş, biz de gittik. Sonra bu iletileri gördü. Konuşmak istediğimizi söyledik, ‘İyiyim’ diye yanıtladı…” Ama…

Sibel Ünli’nin ailesi bir yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, Ünli’nin ergenlikten beri “duygu durum bozukluğu yaşadığı, tedavi gördüğü” belirtildi.

***

Ağabey Aydın Ünli yaptığı açıklamada, “kardeşinin hassas bir kişiliğe sahip olduğunu ve siber zorbalığa maruz kaldığını” açıkladı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları