Peki, şimdi nereye?

07 Ağustos 2015 Cuma

Yeniden aklıma takıldı Lübnanlı kadın yönetmen Nadine Labaki’nin “Peki, şimdi nereye?” adlı filmi. Lübnanlı kadınların köylerindeki Müslüman - Hıristiyan gerginliğini önleme çabalarını mizahi bir dille anlattığı bu filmi defalarca izledim. Aynı toprağı süren aynı kahvede oturan erkeklerin bir anda silaha sarılması; kadınların ise “din, mezhep” çarkına kapılmadan, birbirleri ile dayanışarak erkekleri püskürtmelerini...
Şimdi sadece o coğrafya değil tüm dünya savaş, terör ve yoksulluk sarmalı içinde... Bu yüzden “Peki şimdi nereye?” sorusu sürekli dilimde...
İnsanlığın en karanlık dönemlerinden birini mi yaşıyoruz?
İçinde 600’ü aşkın Libyalıyı umuda taşıyan teknenin İtalya açıklarında alabora olmasının haber değeri ne kadar? Eskiden rakamların belli bir gücü vardı. İnşaat çöküp 3 kişi altında kalınca kimse umursamaz, ama sayı 50 olunca ilgi çekerdi. Sanırım artık o bile kalmadı. Çünkü insan artık en değersiz meta. Ama yine de verelim rakamları.
- Son bir yılda 5 bine yakın Ezidi öldürüldü, 4 bin Ezidi kadın kaçırılıp esir alındı ve yine on binlercesi topraklarından uzak yaşamak zorunda. Ve Ezidilerin “Dünya neden kızlarımıza sahip çıkmıyor” sorusuna verecek yanıtımız yok.
- Mart ayından beri 500 bin Yemenli, 100 bin Burundili başka ülkelere sığınmış. Ülkesini terk eden Suriyeli sayısı 8 milyonu aştı. Resmi rakamlara göre dünya, 232 milyon insan ile tarihindeki en yüksek göçmen ve sığınmacı sayısına ulaşmış durumda. Sadece bu yılın başından beri Akdeniz’in dalgalarını aşamayan ve ölen sığınmacı sayısı 2 bine ulaşmış durumda. Kimse durup dururken evini, yaşadığı toprakları terk etmek istemez. Savaştan, yoksulluktan kaçar insanlar...
- Sokaklar dilenen çocuklarla, gözlerindeki umut ışığı giderek sönen el açan suskun kadın ve erkeklerle kaynıyor. Nereye kadar? Kim sahip çıkacak onlara? Kaçı geleceğin suç makineleri haline gelecek? O zaman ne yapacağız?
- Dünyada zorla çalıştırılan işçi sayısı 21 milyon kişiye tırmanmış. Yoksulluğun, zorunlu göçlerin bedeli yine çaresiz insana çıkıyor. Türkiye’de en çok mağduriyet yaşayanlar sokakta çalıştırılan çocuklar, seks işçiliğine zorlanan kadınlar ve Suriyeli göçmenlerden oluşuyor.
ILO’nun raporuna göre, zorla çalıştırılma yoluyla elde edilen yasadışı kazanç yılda 150 milyar dolara ulaşıyor. Zorla çalıştırmanın başta borç esareti (borçların para ile değil de doğrudan işçilik ile ödenmesi) ve insan ticareti olmak üzere pek çok farklı biçimi söz konusu. En çok endişe yaratan sektörler ev içi hizmetler, tarım, inşaat, imalat ve eğlence sektörü.
Peki, nereye kadar? Neoliberal politikaların, ötekileştirmenin, demokrasicilik oyunu oynamanın, bir yandan insan hakları mavrası yaparken öte yandan dikta rejimlerine silah satarak büyümenin, çatışmalardan beslenmenin elbette bir noktada “bumerang” etkisi olacaktı...
Peki, şimdi nereye?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları