Öztin Akgüç

Atatürk’ün Kadına Verdiği Değer

10 Kasım 2013 Pazar

Katışıksız Atatürkçü İbrahim Birelma’nın “Kendi Sözleriyle Atatürk’ü Hatırlamak” kitabından alıntılar yaparak Atatürk’ün kadınlara verdiği değeri vurgulamaya çalışayım.
? Esenlikli yol, büyük Türk kadınını çalışmalarımıza ortak etmek, yaşamımızı onunla birlikte yürütmek, kadını bilimsel, ahlaki, sosyal, ekonomik yaşamda erkeğin ortağı, arkadaşı, desteği yapmaktır.
? Erkek her şey olabilir; ancak ana olamaz. Onun için kadın erkekten önce gelir. Bu nedenle uygar toplumlarda erkek kadına daima saygı duymuştur.
? Türk kadınları eşit haklara sahip olmalıdır. Bu oy verme, TBMM’ye seçilme hakkı demektir. Ancak eğitim, oy hakkından ve kamu hizmetinden de önce gelmelidir.
? Türk kadını, Batılı kadınlar gibi toplumda yerini almalıdır. Kadınlarımızın şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim.
Günümüzde kadının toplumumuzdaki yerini, kadına verdiğimiz önemi, değeri çeşitli açılardan rakamlara dayanarak ortaya koymaya çalışayım.
Atatürk’ün önderliğinde kadına seçme ve seçilme hakkı tanıyan ilk ülkelerden biri olmamıza karşın, TBMM’de kadın vekil oranı yüzde 14.42. Yerel yönetimlerde durum daha da yüz kızartıcı; kadın belediye başkanı sayısı, genel toplamın yüzde 1’inin dahi altında.
Ekonomik yaşamda kadının yerine ilişkin veriler de şöyle: Kadının işgücüne katılma oranı 2013 Haziran sonu itibarıyla yüzde 31.9’dur. Bu oran 1990 yılında bile yüzde 34.1’dir. İlerleme bir yana geriye gitmişiz. 2018 yılına ilişkin, kadının işgücüne katılma oranı hedefimiz yüzde 34.9. Kadının işgücüne katılma oranı açısından dünya sıralamasında sonlarda, OECD ülkelerinde en son sıradayız. 2012 yılı verilerine göre kadınların işgücüne katılma oranı, Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 70.0’in üstünde, İzlanda’da bu oran yüzde 83.3’e değin yükseliyor. Kadınların işgücüne katılma oranı İsveç’te yüzde 77.9, Norveç’te yüzde 75.9, Danimarka’da yüzde 75.8, Finlandiya’da yüzde 73.4, bu konuda AB ortalaması yüzde 66.3, OECD ülkeleri ortalaması yüzde 62.3, Türkiye yüzde 32.3 ile son sıradadır. OECD ülkeleri arasında bizden bir önce gelen Meksika’da bile kadının işgücüne katılma oranı yüzde 47.8. Türkiye bu açıdan bazı Afrika ülkelerinden bile geri, bu oran Güney Afrika’da bizden en az 15 puan daha yüksek olarak yüzde 48.3. Kadının kamu yönetiminde yeri: Üst düzey yönetiminde kadın yönetici oranı yüzde 9.4; kamu personeli içinde kadının payı daha iyi, memur olarak yüzde 39.03’e kadar yükseliyor. Türkiye’de kadın nüfusun ancak yüzde 28’inin sürekli paralı işi var. Erkek nüfusta, sürekli paralı işi olanların oranı yüzde 69’a kadar yükseliyor.
Ülkemizde kadının siyasal hayatta, kamu yönetiminde, ekonomide yeri, rakamların ortaya koyduğu gibi çok yetersiz, dünya ortalamasının çok gerisinde. Ayrıca kadın şiddet görüyor; taciz, mobbing oranı yüksek; yaşam hakkı bile güvencede değil; yeterli eğitim veremediğimiz gibi, çocukluklarını dahi yaşayamıyorlar; eş seçmek hakkından yoksunlar. Biz tüm bu sorunlara çözüm arayacağımıza, kadınlarımız üstünden, onları konu mankeni, siyasal meta gibi kullanarak siyasal rant peşindeyiz.
Niçin gelişemiyoruz, niçin başarısızız? Yine M.K. Atatürk’ten alıntı yapayım. “Bizim başarısızlığa uğramamızın temel nedeni kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve eksikliktir.” Ben bu eksikliği yalnız erkek egemenliğinde, erkek hoyratlığında görmüyorum. Kadınlarımız da yeterince savaşımcı değil. Tüm bu sorunlar ortada iken güncel konu ne? Başörtüsü alalaması altında türbanı siyasal simge olarak kamusal alana sokmak. Orada bile yeterince dürüst, iyi niyetli, içtenlikle davranmıyoruz. Türban denilen acayip, yoz bir serpuşu, başörtüsü alalaması ile yutturmaya kalkışıyoruz. Başörtüsü saygın, geleneksel, toplumsal yaşamımızda kabul görmüş bir örtünme. Türban ise öyle değil. Burada bile toplumu kandırmaya, türbanı başörtüsü diye sokuşturmaya çalışıyoruz.
TBMM’de bu konudaki tartışmalarda Şafak Pavey, Ruhsar Demirel konuşmalarıyla kadınlarımız adına gelecekleri hakkında ne ölçüde ümit verdilerse, serpuşlarına dahi doğru isim veremeyen AKP’li vekiller o denli hayal kırıklığı yarattı. Çektikleri fotoğraflarda da konu mankeni konumuna düştüler; siyasal ranta, siyasal şova alet edildiler. İnanç gereği ise, türban değil çarşaf hem daha yaygın hem de örtünmeye, tesettüre daha uygun giyim şeklidir. En azından inanç konusunda samimi davranılsın. Eğer dinin gereği ise tam örtünülsün.
Kadınlarımız, siyasal, toplumsal, ekonomik yaşantımızda yerlerini alsınlar. Ancak gereken mücadeleyi, özveriyi kadınlarımız da göstersinler. Kadınlarımız yaşantımıza duygu, renk, değer, anlam kattıkları gibi, ülkemizin geleceğini de ellerinde tutmaktadırlar. Atatürk’ün şu tümcesi de bu gerçeği vurgulamaktadır.
“Ülkemizin geleceği için çağdaş anlayışla yetişmiş insanlara ihtiyaç vardır. Bu insanları yetiştirecek olanlar da kadınlarımızdır.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları