Londra'ya Kor Düştü

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Londra’da 29 yaşındaki siyahi bir gencin polis tarafından öldürülmesiyle patlak veren isyan, kentin çok sayıda semt ve mahallesinin yanı sıra altı farklı şehre de yayıldı. Şu ana kadar dört kişi de çıkan olaylarda hayatını kaybetti, bunlardan üçü Müslüman.

İsyancılar kim? Topluma uyum sağlamakta zorlanan göçmenler mi? Polisin açıklamasına göre tutuklananlar arasında her meslekten, ırktan ve etnik kökenden insan var… İsyanın öznesi kim olursa olsun, bu olaylar 2011’in “demokratik” Britanya’sına acı bir şekilde dersini veriyor. Toplumdaki adalet mekanizmasının işlerliği inandırıcılığını kaybetmiş olacak ki isyanlar sırasında kucağında televizyonla bir dükkândan çıkan kadın “ödediğim vergileri geri alıyorum” diyebiliyor…

Ülkedeki alt sınıfın varlığı su götürmez; ancak bu, kayıtsızlık, umursamazlık, vurdumduymazlık, yok sayılma ve yokluk çekme mağduru bir “öteki” kitle olmaktan kurtulamadı senelerdir. İşte bu varlıkları görmezden gelinen insanların biriktirdiği öfke, bugün Britanya sokaklarını savaş alanına çevirmeye yetiyor. Savaş alanından kalan cam kırıklarını temizlemek ise sakin ve beyaz İngilizlere düşüyor. Zaten ellerinden de başka bir şey gelmiyor…

Aynı olayı bir de küresel gözlüklerimizi takarak değerlendirdiğimizde bu durumu bir tür “tersine dönüş” olarak yorumlamak mümkün. Örneğin Britanya’nın insan hakları konusunda çok kereler itham ettiği ve uyardığı İran ve Libya gibi ülkeler, bugün mikrofonu ellerine almış olmanın haklı gururuyla bu ülkeyi, halkına karşı vahşice davranmakla suçlayarak uyarıda bulunuyorlar… Gün olur devran dönermiş, doğru; Britanya bugün bize bunu gösterdi.

Ramazan klasikleri

Beyoğlu’ndaki masa polemiği sürüyor. Belediyeyle esnaf arasındaki sorun çözülmüyor, aksine büyüyerek devam ediyor. Asmalımescit’ten sonra Cihangir’deki masaların da, sokakları işgal ettikleri gerekçesiyle, uyarıda bulunmaya ya da ceza kesmeye bile gerek görülmeden aniden kaldırılması tepkileri tırmandırdı. Çeşitli gruplar civardaki esnaf ve vatandaşların da katılımıyla sloganlar eşliğinde protesto yürüyüşleri düzenliyorlar, “hayalet şehir istemiyoruz” diye pankart açıyorlar.

Beyoğlu’yla ilgili el atılması gereken onca başka ciddi sorun varken, Asmalımescit’teki masaların, tam da ramazan ayında akıllara gelmesi işin altındaki bit yeniğini ve esas niyeti ister istemez sorgulatıyor insana. Buna karşılık Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan operasyonun ramazanla ilgili olmadığını; masaların, Beyoğlu’na kazandırılan “yeni kimliğe” uygun düşmediği için kaldırıldığını söylemiş.

Aslında operasyonun bu kadar ses getirmesi mekânın şöhretiyle de doğru orantılı. Hem Cihangir hem de Asmalımescit kentin en gözde, en kalabalık eğlence merkezleri arasında. Örneğin Anadolu’ya doğru uzandığımızda ramazan ayında bırakın içkili mekânların açık kalmasını, sigara içilmesine bile hoşgörü gösterilmediğini biliyoruz. Sadece ramazanda da değil, genel olarak yasaklanan içki satışlarının, içki satışı yapan yerlere ve kişilere yönelik gerçekleştirildiğini duymaya alıştığımız saldırı ve uygulamaların, ramazanda oruç tutmama ve yemek yeme hakkını kullanan insanların başına gelenlerin yansıttığı ve artık kanıksanmış bir anlayışın, yaşam biçiminin son örneğini henüz yaşadık. Erzurum’da sokakta sigara içtiği için o sırada oradan geçmekte olan birkaç adam tarafından tartaklanan ve yakındaki öğrenci yurduna sığınmak zorunda kalan kadından bahsediyorum. Demek ki o kadın da toplumun “ramazan kimliği”ne uymamıştı… Beyoğlu gibi her kesimden insanın kendine mekân ettiği, sahip olduğu kültür mozaiğinin, farklılıklara karşı hoşgörü yeteneğinin içine sığınan insanları evlat edinen merkezler dışında herhangi bir yerde gerekleştirilen ve gelecekte gerçekleştirilebilecek benzer uygulamaların ne yazık ki Beyoğlu’ndaki kadar ayyuka çıkmayacağını ve hak ettiği tepkiyi alamayacağını tahmin etmek zor değil…

19 yaşındaki voleybolcu Nurcan İbrahimoğlu da “belediye otobüsü kimliği”ne uymamış olsa gerek ki üzerinde şortuyla bindiği otobüste, toplumun ahlakını bozduğu gerekçesiyle namus bekçisi bir vatandaşın yumruklu saldırısına uğrayabiliyor… Arkasından polise şikâyette bulunmak istediğinde ise başta otobüs şoföründen ve otobüste bulunan diğer insanlardan gelen “uğraştırma şimdi bizi” gibi sözde bir gerekçe üzerinden suçlunun sırtını sıvazlayan, ona arka çıkan bir tavırla karşılaşıyor. Genç bir kıza el kaldırmaya cesaret eden adam mı daha suçludur, olaya müdahale etmek bir yana mağduru suçlu ilan eden ve suçluyu kollayan bir kitle ve iktidar psikolojisi midir asıl suçlu?

(Nurcan’a sporculardan destek geldi. Bugün şortlarıyla Kadıköy’de buluşacak olan voleybolcular Nurcan’ın saldırıya uğradığı otobüse binecekler.)

Belirtmekte fayda var; topluma giydirilmeye çalışılan yeni kimlikler, her geçen gün büyüyen ve zapt edilmesi zorlaşan bir öfke ve hoyratlığı da beraberinde getiriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları