Bumerang Hukuku!..

16 Aralık 2014 Salı

Kim olursa olsun, evrensel ölçekte demokrasiyle çerçevelendiği ve kabul gördüğü ölçüde hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğramasın.
Vicdansızlıkla karşılaşmasın...
İntikamın, kinin mağduru olmasın...
Kimsenin yaptığı adeletsizlik, hukuksuzluk ve vicdansızlık da, yanına kâr kalmasın...

***

14 Aralık operasyonu geniş bir yankı uyandırdı. Geçmişte defalarca tanık olduğumuz gibi, kurunun yanında yaş da mı yanıyor, belirsiz.
Zaman gösterecek!
Kumpasların, tezgâhların olmadığı adil bir yargılama esas alınmalıdır.
Gerçeklerin üstü asla örtülemez, gün gelir aydınlanır.
Basın özgürlüğü, ne olursu olsun sınırlanamaz. İnsanlar düşüncelerinden, fikirlerinden ötürü “terörist” ilan edilemez.
Bunları, benzer değerlendirmeleri, korku imparatorluğunun egemen olduğu günlerde de yazmıştık, bilincimizin ve vicdanımızın sesiyle.
Hapishanelerden insanların cesetleri çıkarken, onurlu askerler intihar ederken.
Cemaat ve iktidar ortaklığında, kumpaslarla, sahte delillerle, zulüm ve baskıyla 83 yaşındaki İlhan Selçuk “terörist” diye sabaha karşı yatağından kaldırılıp gözaltına alınırken.
Gazeteciler Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Soner Yalçın, Ahmet Şık, Nedim Şener ve diğer birçok isim, “savaş hukukunda” bile rastlanmayan biçimlerde hücrelerde, tabutluklarda “ölsün” diye çürütülürken...
İnsanlar, telefonlar da bile konuşmaktan korkarken.
Emniyet’te, ömürlerinin sonuna yaklaşmış insanlara tansiyon, kalp ilaçları bile verilmezken.
Polisin hazırladığı düzmece ve sahte deliller, gizli tanıklara dayanarak hazırlanan fezlekelerle asker, sivil muhalifler tasfiye edilirken.
Yazdık, yazdık, yazdık...

***

“Oh olsun” dediler, dudak büktüler, görmezden geldiler, sustular...
Babasız büyüyen çocukların, eşleri zindanlarda çürütülen kadınların, annelerin, eş-dost-akrabanın, insanlığın acılarını, sessiz çığlıklarını, gözyaşlarını, hasretlerini, dayanılmaz bir tanıklıkla izliyor, itiraz ediyorduk o zaman.
Cemaatin polisi, yargıcı, savcısı ve medyası, iktidar mensuplarıyla el ele, kol kola, işbirliğiyle “darbeciler” çığlıkları atıyor, kamuoyu yanıltılıyordu.
Tapelerde, fezlekelerde, duruşmalarda, insanların özel yaşamları bile göz önüne seriliyor; gazete manşetlerinde, köşe yazılarında itibarsızlaştırmanın, acımasızlığın ve vicdansızlığın en uç örnekleri sergileniyordu. Haysiyet cellatlığında sınır tanınmıyordu.
Yıllardır örgütlü biçimde, ışık evlerinden başlayarak Emniyet’te, yargıda, orduda, bürokraside köşe başlarını tutanlar, mazlumların ahına aldırmadan acımasızca bir dizi operasyona imza atıyordu.
Unutmadık...
Ve şimdi insanlığımızla “beter olsun” demiyoruz yine de.
Zaman şimdi onlar için belki de geriye dönüp “biz ne yaptık” sorgulaması, arınma ve vicdan muhasebesi zamanıdır, bir ölçüde bundan sonraki yaşamları için işe yarar.
Demokrasi ve özgürlük herkese lazım çünkü.

***

Geçmişin mağdurlarından Ahmet Şık, operasyonun ardından Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden cemaatin bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir” diye yazdı.
Doğrudur...Ancak muhataplarından gelen teşekkür ve “Ah
met Şık lütfen hakkını helal et. Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık” yanıtı havada kalır.
Sahiplik ne kelime, Şık ve benzerlerinin yaşadığı hukkusuzlukların, adaletsizliğin, infazın bizzat sorumlusudurlar çünkü.
Cemaat ve iktidar arasında egemenlik ve pasta paylaşımı kavgasının bugün geldiği noktayı, ne geçmişteki hukksuzlukları örtebilir ne de yolsuzluklar.
Son söz... Tarihsel gerçekliktir; dün demokrasiye, özgürlüğe, insanlığa aldırmayanlar, bugün aynı kavramlara sığınıyorsa, bugün hukuku çiğneyeler de yarın onu arayacaktır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın Cumhuriyet 1 Ocak 2016
Sesler kısılırken... 25 Aralık 2015

Günün Köşe Yazıları