Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Fren Tutmayan
Otoriter, medya gücünü ele geçirmiş Başbakan Erdoğan’ın, İktidarlarının oldubittisi; cumhurbaşkanının seçmen oyu ile seçilmesi kararından sonra anayasal düzenimize getirdikleri yorumlar tamamıyla gönüllerinde yatan, demokratik düzenlerde bir örneği olmayan sivil, diktatoryal başkanlık sistemi özlemi... Özlemden öte, demokratik düzenlerin hiçbirinde söz konusu olamayacak, işlemeyen, güçsüz yargı bağımsızlığı düzenine, İktidarlarının emrinde, güdümünde bir parlamenter düzen, otoriter cumhurbaşkanının yönetim alanının dışına çıkamayacak başbakan, ayrı olacaksa parti başkanının olması beklentileri de açık açık dillendiriliyor... Kestirmeden çiçeği burnunda cumhurbaşkanı adayımız Erdoğan, bizim cumhuriyetimizin kuruluş gelenklerine, sistemine uymayacak, konfederasyonların birleştiği ABD, Obama özlemi ile söze giriyor... Gönlündekilerin en demokratik haliyle Putin’in tek lider otoriterliğine pabuç bırakmayacak... Siyasal İslamcı kültürel damarı ile de, İslam dünyası otoriter güçlerine özlem içinde olduğunu saklamıyor...
Sayın Erdoğan hiç gocunmadan çok doğal bir hak hukuku savunduğu gerekçesi ile Cumhurbaşkanlığındaki rakibini üslup dışı horlamayı seçerken, duble yol yapımının cumhurbaşkanının değil iktidarın, hükümetin görev alanına girdiğini söylemesini “monşerlik” olarak tanımlıyor. Üslupsuzluğu, saygısızlığı kendilerini bağlar, bizi ilgilendiren boyutu kendisinin aday olduğu cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki hukuk düzenini ne bir eksik ne de bir fazla yok sayması... Parlamenter hukuk düzenine bağlılığını yok sayarak; Türkçesi istedikleri kadar dinamik cumhurbaşkanı olmaya niyet etseler de yürürlükteki anayasal düzenin cumhurbaşkanına tanıdığı yetkiler içinde hükümetlere ait yol yapımları olmadığını yok sayması... Cumhurbaşkanlığında iktidarların sadık onay makamı gibi çalışmış AKP kurucularından Sayın Gül, Cumhurbaşkanı kimliği ile Başbakan Erdoğan’ın duble yol yapma işlerine bulaşmış olsaydı neler olabilirdi, varın siz hele bir düşünün?
Dünün sıcak gündeminde Başbakan Erdoğan’ın “dindar ve kindar gençlik yetiştirmek...” amacı çerçevesinde, dört artı dört, artı dört olarak tanımladığı yeni sistemi nasıl bir oldubitti ile dayattığını, Milli Eğitim Bakanlığı’nın peşinden gerekeni yaptığını hele bir anımsayın... Dünün haberlerinde işte bu sistemde bir kaosun içine girdiğimizin haberleri vardı. Sanki olay yargı kararı ile saptanmış 4 sorunun çalınmış olmasından çıkmış sorunlara, geri dönüşü olamayacak adil sıralamaya ulaşamamanın çerçevesinde gibiydi. Oysa asıl önemi yürürlükteki Cumhuriyet eğitim yasaları yürürlükte iken zorla imam hatiplerin, yani meslek liselerinin asıl eğitim kurumuna dönüştürülmeleri projesinden çıkıyordu. Ayrıcalıklı okullar, sınıflar, araç gereç donanımları yetmemiş gibi tartışma konusu sınav sisteminin sıralamasında normal okulları kazanamayan çocuklar imam hatip, yani meslek lisesi öğrencisi olmaya mahkûmlar. Tek kelime ile hakkın, hukukun gasp edilmesinin, öğrencilerin imam hatipten imam olmak adına sözde yetiştirilip, din-inanç eğitiminden geçirilmiş olarak başka mesleklerden eğitime yönlendirilmeye zorlanmaları, başka bir seçeneğin bırakılmaması...
***
Halkımızı laik, başka din ve inançlardan mezheplerden tüm seçmenleri ile kucaklayacak bir cumhurbaşkanı adayının Türkiye Cumhuriyeti Devleti anayasal düzeni içinde cumhurbaşkanı adayı olup, devletin olanakları, kaynakları ile sağlanan eğitimin ağırlıkları, dengeleri ile oynanarak, “dindar-kindar gençlik” yetiştirme uğruna, imam yetiştirmekle yükümlü imam hatip liselerine dönüştürmesi herkesi kucaklayan, tarafsız cumhurbaşkanı tanımına, anayasal düzenimize uygun mudur?
Doğrusu Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olması ve nasıl bir cumhurbaşkanı olmak istediğine ilişkin açıklamaları ile, anayasal, yasal hukuk devleti düzenimizin işleyişinde bir diğerinden daha az insan hakları, rejimimizi, demokrasimizi tehdit edebilecek iki boyutlu sorunlarıyla yüz yüze kaldık. Birincisi çok açık ve tartışılamayacak bir durum olarak yürürlükteki anayasal, yasal düzenin kuralları içinde seçilmeyi kabul etmiş bir cumhurbaşkanı adayımız başından parlamenter düzenin sınırları ile yetinmeyeceğini ilan ediyor, partisinin, iktidara geleceğine kesin gözüyle baktığı hükümetinin üstünde yetkiler ve güç istiyor. Sadece ortada geçerli bir hukuk düzeni olmadığının bilincinde olarak otorite, yetki sınırlarını çizemiyor, kendisini hükümetinin, partisinin üzerinde gördüğünü açıklamaktan ise bir sakınca görmüyor. Dahası bu güç gösterisi ile seçim kazanacağına inanıyor.
12 yıllık iktidarları, icraatları ile çizdikleri sivil diktatoryal portrenin tanımlamasını bile yapmaya gerek yok. İktidarın tehdit gücü elinizde olduğu sürece, hele de bizim gibi ülkelerde, kazanan tarafta olmayı, çoklarını ona göre düzenlemeyi çok seven seçmen kitlelerinin de katkıları ile gelinen noktaların algılamasında. Bugün 12 Eylül cunta darbecisi olarak mahkûm olan Evren’in Cumhuriyet tarihimizde görülmüş yüzde 90 üstü, en yüksek seçmen oyu ile seçilmiş olduğunu bir kara leke demokrasi kültür eksikliğimiz olarak hiç unutmayalım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu