Yerlerde yatanlar kimler?..

11 Aralık 2021 Cumartesi

Araştırmacı Okan Toygar 7 Aralık tarihli Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfasında yer alan “Yerde yatan kim?” başlıklı araştırma yazısında, sevgili hocam Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’in, 7 Aralık 1979 sabahı saat 07.45’te Levent’te otobüs durağının yanı başında, sırtında paltosu, gözünde gözlükleriyle yüzükoyun yatan, üzeri örtülmüş görüntüsünün fotoğraf karesini görenlerin “Yerde yatan kim?” sorusunun yanıtını ancak aynı günün öğlen saatlerindeki haberlerden öğrenebildikleri bilgisi ile bilinçlere kazılmasının öyküsünü anlatıyor..

Kabuk bağlamış yaralarımı yeniden kanatıyor.. 67 yılın tanıklıklarına bulaşamadan, dönemin sadece iki yılına sığmış akıtılmış kanlar, yere yatırılmış insanları üzerinden en acımasız katliamlardan birkaç örneği ile, sizlerin de kabuk bağlamış yaralarınızı tazelemek isterim..

12 Eylül’ü yaratmaya yönelik hem iç hem de dış odaklı provokasyonların en büyükleri arasında “Kanlı 1 Mayıs”ı, kitlesel katliam yaratmış boyutları ile kuşkusuz en önde geleni. 34 ölüm, 136 yaralı yaratan sonuçlarıyla; 28’i ezilme, 5’i silahlı, 1’i panzer ezilmesi.. En çok bilineni, çok kitap yazılmış olması nedeni ile uzatmadan Kazancı’dan meydana girişte yüksek binalardan silah kulanmış olanlar ile, Sular İdaresi, otelin alt-üst katlarındaki yakın-uzak menzilli silahlarla ölüm ve panikle ezilmelere yol açmış, iç dış provokatörlerin rollerini anımsatmakla yetineceğim..

İTÜ REKTÖRÜ ORD. PROF. BEDRİ KARAFAKIOĞLU’NUN KATLEDİLİŞİ

Bire bir yere serilmiş olanların içinden ilk çarpılmam 29 Ekim 1978 tarihinde İTÜ’nün yıllarca rektörlüğünü de yapmış Ord. Prof. Bedri Karafakıoğlu’nun katledilmesi üzerindendi. Ne rastlantı ama? İlk görgü tanıklarının ifadelerine göre, faili meçhul cinayet kayıtları arasında yerini alacak katliamın dört çocuk yaşta lümpen tipli tetikçisi vardı. Hani şu en küçük yaşlarda sokaklara, suçlara itilmiş lümpen tiplerden, kimi niçin öldürdüklerini bilemeden, küçük paralar karşılığı çapraz ateşte tetik çekebilenlerden..

Uzun gazetecilik yılları paylaşımlarında, kendisini tanımış öğrencilerinden başlayın, tüm bilim insanları, aydınlanmacıların da kişiliğine, yaptıklarına gün gün hayranlıklarının sevgilerinin büyümekte olduğu özel insanlardan, eşi zor bulunur insanlık örneği değerlerden.. Sabahın karanlığında evinden üniversiteye gitmek üzere yola çıktığında Bakırköy Gençler Caddesi’nde, durağın yanında yere sırtüstü düşecek biçimde, çapraz ateşle vuruluyor.. Aradan yıllar geçmiş, bugünün sitelerinde katledilişinin, yaşamöyküsünün, yaptıklarının, eserlerinin, kimliği üzerinden anlatılanlar, insan olarak, bilim insanı olarak yaptıklarının, başardıklarının efsane öyküleri ile dolup taşıyor.

İTÜ’nün Harun Karadeniz, Mete Akalın, Engin Dağıstanlı, Çetin Uygur gibi hem gençlik önderliği hem de alanlarının bilim, meslek örgütlenmesi, sendikal alanlarında, insanlık duruşlarında önlerini açmış sevgili rektörleri.. Yeri gelmiş, cezaevinden serbest bırakılmalarında cebinden harçlığı ödemiş, yeri geldiğinde birlikte eylemlerine katılmış, polisin gaddarca operasyonlarının önünde durmuş. Size şaka gibi gelir, bir odasında sohbette, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin devrimci duruşlarında öncülük yapmalarını kıskanırcasına, “Bizimkiler derslerin ağırlığında hafız gibi çalışmaktan, toplumsal sorumluluklarda geride kalıyorlar” diye hayıflandığını anımsıyorum. Öne çıkmalarından sonra ise kendilerini koruyamamalarından hayıflanmış, “katli vaciptir” listesine almalarının tek nedeni ünü değil, asıl önderlik kimliği idi..

18 Mayıs 1979 sabahı, yine dört tetikçi çocuk eliyle, kimya fakültesi dekanı Prof. Dr. Fikret Baykut yerine arabasını paylaşan Ümit Yaşar Doğanay öldürülmüş. Fark eder mi? İkisi de aynı değerler, kimlikler listesinden aynı işlevi pekiştirmiş olarak görüyor. Aynı değerlerle üniversiteleri yaşatma, öğrencilerini yetiştirme dünyasından yakın dostlar, kronik özerk üniversiteler savaşımına, bilime, toplumsal yarara adanmış yaşam çizgisinden olanlardan..

Ümit Hoca’nın Şişli Camisi’nden cenazesinin kaldırılmasında cemaat ile öğrenciler arasında polis, jandarmadan duvarlar örülmüş. Araçlarla Zincirlikuyu’ya gidilmesi emri veriliyor. Tütengil Hocamla kaygımı paylaşıyorum. “Arkamızdan Harbiye’ye, Teşvikiye’ye uzanmış öğrenci kitlelerini fena vuracaklar” cümlesini kullanıyorum. O sessiz, sakin hocam kaygılı “Yürümeyi deneyelim” önerisini yapıyor. Ümit Kaftancıoğlu süngüleniyor.. Aradan sadece yedi ay geçiyor. Sıra Tütengil Hocama geliyor..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları