Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Devletçilikle Sosyalizmi Yine Karıştırıyoruz!
Sol her zamanki gibi gençlik hastalığında!
Kapitalizmin çatırdadığından, neo-liberal politikaların sonunun geldiğinden tutun da… Yeniden Keynesçiliği sosyalizm sananlarla birlikte bir dizi mutluluk senaryosu üretiyor.
Nedenleri ise çok basit! ABD’de, AB’de devletin birkaç bankaya mali destek verip kanadının altına almış olması!..
Gelin görün ki, her devlet yardımı devletçilik politikasına dönüşün göstergesi olmadığı gibi sosyalizmin devletçilik anlayışıyla da uzaktan yakından ilgisi yoktur. Dolayısıyla, yapılan müdahalelerin hepsi kapitalizmin yaşatılması adınadır.
Öte yandan, sosyalizmin devletçilik politikasında devlet, üretimden dağıtıma ekonominin tüm alanlarında başrolü üstlenirken…Bunun içine üretim araçları da dahildir. Oysa Keynes Genel Teorisi’nde, “Devlet için önemli olan üretim araçlarına sahip olmak değil… Üretim araçlarının büyümesine ayrılan toplam kaynak miktarını ve bunlara sahip olanların elde edeceği kazanç haddini belirleyebiliyorsa gerekeni yapmıştır” demektedir.
Dahası, Keynesyen model en basit anlatımıyla: Devlet harcamalarının arttırılması yoluyla özel kesim harcamalarının uyarılması üzerine oturtulmuştu. Devletin yaptığı diyelim ki 5 bin dolarlık yatırım harcaması çarpan etkisi yaratarak yapılan yatırımın kat be kat üstünde milli geliri arttırıyordu. Böylelikle, savaştan yeni çıkmış özel sektörün yeni yatırımlar yapması için güven verilerek özendirilmiş oluyordu.
Modelin ikinci önemli ayağı da emek kesiminin gelirlerini arttırmaktansa gelir dağılımında sermayeye öncelik tanımasıydı. Özellikle de krizden çıkış ya da kalkınmanın başlangıç aşamasında!
Bugünkü global krize neo-liberal cepheden bakarsanız çöküşün değil, aksine yeni dünya düzenine uyum yapamayanların temizlenme krizidir. Aslında, pek insancıl sanılan Keynes projesi de öyle değil miydi! Keynes, modelini işçilerin fedakârlıkları üzerine kurmamış mıydı!
Kaldı ki, yeni dünya düzenini kurmak için girişilen yeni paylaşımın coğrafyası da çok farklı. Malum, kapitalizmin I. ve II. Dünya Savaşlarındaki paylaşımı Avrupa’nın coğrafyasını da içermekteydi. ABD ise iki savaşta da kendi coğrafyası dışındaydı. Ama bu kez savaş, sadece kaynakların bekaretini hâlâ koruduğu toprakları kapsamakta.
Kısacası… Kapitalizmin gelişmişlerinin kaybettikleri ve de kaybedecekleri değil, kazanacakları büyük. 1986-1994’teki Uruguay Roundu’ndan beri de ikili (BIT), çoklu (MAI ve benzeri) uluslararası çerçeve anlaşmalarıyla bunun hazırlığı içindeler.
Sol bunları ne çabuk unuttu! Hüseyin Baş’ın son yazısında da dikkat çektiği gibi kapitalizm, içinde oligarşiyi barındıran bir sistemdir. Felsefesini egemenliğin büyük sermaye elinde toplanarak kullanılması üzerine kurmuştur. Barack Obama’nın ABD başkanı seçilmesinin bizim Van’ın ilçesi dahil dünyanın ezilmişlerince kurbanlarla, halaylarla kutlanması da zaten bu nedenle değil mi?
Ezilmişler, yoksunlar ve yoksullar oligarşinin ezici gücüne karşı çarkı geri döndürecek bir dal arıyorlar. Onun için de Obama’nın rengine tutunmaya çalışıyorlar.
Oysa, ABD başkanı ister beyaz ister zenci, ister koyu Hıristiyan açık Müslüman olsun ABD’nin programı belli: Kapitalist dünyanın egemeni olmak.
Obama da İran’ın nükleer programını bahane edecek, Pakistan’a burnunu sokacak, Irak-Afganistan savaşından nemalanacak. İsrail-İran çatışmasıyla GOP’ta yer alan ama bugüne kadar çatlatılamayan İran sınırını aşmak isteyecek.
Aslında, Obama şimdilerde pek moda olan kapitalizmin “çakma” ürünlerinden. Yani, aslının aynı ama taklit. Sahicisini alamayana birebir aynı üretilmiş “çakma”sını veriyorlar. Hem de yarı fiyatına!
Dünyanın emekçi kesimi “çakma Obama”yla nerelere gidildiğini görecek. Zira, Obama’nın ağzından düşürmediği “demokratik eşitlik” sadece Beyaz Saray’a varmakla çözülmüyor. Gelir dağılımı, emek-sermaye arasında büyüyen uçurumu çözecek politikalara ve başkalarının kaynaklarına ve topraklarına göz dikmemekten geçiyor.
Kısacası…neo-liberalizmin çöktüğü, serbest piyasa ekonomisinin sonunun geldiği ya da BOP, GOP’un dağıldığını iddia etmek için vakit çok erken. Hele hele Obama’nın dünyaya barış getireceğine inanmak safdillikten başka ne olabilir ki!
Unutmayalım, Kennedy de dünyanın en barış severiydi, saksofoncu Clinton da.!
Ne demişler Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu. Ne var ki, siyaset ve ekonomi, oyunu önceden görenlerin kazandığı bir alandır.
www.turkelminibas.net
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?