Türkel Minibaş

Devletçilikle Sosyalizmi Yine Karıştırıyoruz!

11 Kasım 2008 Salı

Sol her zamanki gibi gençlik hastalığında!

Kapitalizmin çatırdadığından, neo-liberal politikaların sonunun geldiğinden tutun da Yeniden Keynesçiliği sosyalizm sananlarla birlikte bir dizi mutluluk senaryosu üretiyor.

Nedenleri ise çok basit! ABDde, ABde devletin birkaç bankaya mali destek verip kanadının altına almış olması!..

Gelin görün ki, her devlet yardımı devletçilik politikasına dönüşün göstergesi olmadığı gibi sosyalizmin devletçilik anlayışıyla da uzaktan yakından ilgisi yoktur. Dolayısıyla, yapılan müdahalelerin hepsi kapitalizmin yaşatılması adınadır.

Öte yandan, sosyalizmin devletçilik politikasında devlet, üretimden dağıtıma ekonominin tüm alanlarında başrolü üstlenirkenBunun içine üretim araçları da dahildir. Oysa Keynes Genel Teorisinde, Devlet için önemli olan üretim araçlarına sahip olmak değil Üretim araçlarının büyümesine ayrılan toplam kaynak miktarını ve bunlara sahip olanların elde edeceği kazanç haddini belirleyebiliyorsa gerekeni yapmıştırdemektedir.

Dahası, Keynesyen model en basit anlatımıyla: Devlet harcamalarının arttırılması yoluyla özel kesim harcamalarının uyarılması üzerine oturtulmuştu. Devletin yaptığı diyelim ki 5 bin dolarlık yatırım harcaması çarpan etkisi yaratarak yapılan yatırımın kat be kat üstünde milli geliri arttırıyordu. Böylelikle, savaştan yeni çıkmış özel sektörün yeni yatırımlar yapması için güven verilerek özendirilmiş oluyordu.

Modelin ikinci önemli ayağı da emek kesiminin gelirlerini arttırmaktansa gelir dağılımında sermayeye öncelik tanımasıydı. Özellikle de krizden çıkış ya da kalkınmanın başlangıç aşamasında!

Bugünkü global krize neo-liberal cepheden bakarsanız çöküşün değil, aksine yeni dünya düzenine uyum yapamayanların temizlenme krizidir. Aslında, pek insancıl sanılan Keynes projesi de öyle değil miydi! Keynes, modelini işçilerin fedakârlıkları üzerine kurmamış mıydı!

Kaldı ki, yeni dünya düzenini kurmak için girişilen yeni paylaşımın coğrafyası da çok farklı. Malum, kapitalizmin I. ve II. Dünya Savaşlarındaki paylaşımı Avrupanın coğrafyasını da içermekteydi. ABD ise iki savaşta da kendi coğrafyası dışındaydı. Ama bu kez savaş, sadece kaynakların bekaretini hâlâ koruduğu toprakları kapsamakta.

Kısacası Kapitalizmin gelişmişlerinin kaybettikleri ve de kaybedecekleri değil, kazanacakları büyük. 1986-1994teki Uruguay Roundundan beri de ikili (BIT), çoklu (MAI ve benzeri) uluslararası çerçeve anlaşmalarıyla bunun hazırlığı içindeler.

Sol bunları ne çabuk unuttu! Hüseyin Başın son yazısında da dikkat çektiği gibi kapitalizm, içinde oligarşiyi barındıran bir sistemdir. Felsefesini egemenliğin büyük sermaye elinde toplanarak kullanılması üzerine kurmuştur. Barack Obamanın ABD başkanı seçilmesinin bizim Vanın ilçesi dahil dünyanın ezilmişlerince kurbanlarla, halaylarla kutlanması da zaten bu nedenle değil mi?

Ezilmişler, yoksunlar ve yoksullar oligarşinin ezici gücüne karşı çarkı geri döndürecek bir dal arıyorlar. Onun için de Obamanın rengine tutunmaya çalışıyorlar.

Oysa, ABD başkanı ister beyaz ister zenci, ister koyu Hıristiyan açık Müslüman olsun ABDnin programı belli: Kapitalist dünyanın egemeni olmak.

Obama da İranın nükleer programını bahane edecek, Pakistana burnunu sokacak, Irak-Afganistan savaşından nemalanacak. İsrail-İran çatışmasıyla GOPta yer alan ama bugüne kadar çatlatılamayan İran sınırını aşmak isteyecek.

Aslında, Obama şimdilerde pek moda olan kapitalizmin çakma ürünlerinden. Yani, aslının aynı ama taklit. Sahicisini alamayana birebir aynı üretilmişçakmasını veriyorlar. Hem de yarı fiyatına!

Dünyanın emekçi kesimi çakma Obamayla nerelere gidildiğini görecek. Zira, Obamanın ağzından düşürmediği demokratik eşitliksadece Beyaz Saraya varmakla çözülmüyor. Gelir dağılımı, emek-sermaye arasında büyüyen uçurumu çözecek politikalara ve başkalarının kaynaklarına ve topraklarına göz dikmemekten geçiyor.

Kısacasıneo-liberalizmin çöktüğü, serbest piyasa ekonomisinin sonunun geldiği ya da BOP, GOPun dağıldığını iddia etmek için vakit çok erken. Hele hele Obamanın dünyaya barış getireceğine inanmak safdillikten başka ne olabilir ki!

Unutmayalım, Kennedy de dünyanın en barış severiydi, saksofoncu Clinton da.!

Ne demişler Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu. Ne var ki, siyaset ve ekonomi, oyunu önceden görenlerin kazandığı bir alandır.

turkmini@superonline.com

www.turkelminibas.net



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları