Veysel Ulusoy

İnce hesap çarşıya uymuyor

06 Haziran 2021 Pazar

Yıllık yüzde 7 büyüdük...

İşsizlik oranımız inanılmaz derecede kararlı bir oranda hem de azalarak yoluna devam ediyor...

Kapasite kullanım oranımız ABD’nin oranına ulaştı, sermaye bolluğu var...

Enflasyon deseniz tam kapanmayla beraber aylık tek hanenin de altına düştü...

Tüketim, üretim... Hiç sorun yok maşallah!

Garip gelebilir ama bunlar bu ay önümüze gelen resmi veriler.

Verilerde belki de tek eksik olan refah seviyemizdeki artışın, şahlanışın rengi. Gerçi refahın yansıması, bu yılın ilk çeyreğinde tüketim harcamalarındaki yüzde 7.4 artışla hissedebilir, bir bakıma paramız var ki tükettik diyebiliriz gibi. 

Verilere göre sanki halk, Covid-19 salgını sürecinde hiç gelir kaybına uğramamış, tüketimini ertelememiş gibi Temmuz 2020’den günümüze harcamalarını ortalama yüzde 8 artırmış, refahına refah eklemiş. 

Hemen aklınıza dağıtılan krediler geldi sanırım... Devletin kendi bankaları eliyle dağıttığı ucuz kredilerin tüketim harcamalarına yansıması gibi düşünmek de mümkün bu süreci ama biliyoruz ki çoğu krediler ya konut talebini karşıladı ya da döviz alımına yöneldi, sonuçta da dolarizasyonu artırdı. Bu gerçekle, ne dolarizasyon ne de konut talebi tüketim harcamalarının yapısını değiştirir özellikte oldu.

Öyleyse açıkça soralım: Nasıl oluyor da tüm ülkeler pandemide küçülürken biz büyüyoruz ve aynı zamanda enflasyon oranımızı düşürüyoruz?

İşin içinde bizim bildiğimiz ama kimseye söylemediğimiz ince bir hesap var.

Buyurun açıklayalım...

Büyüme ve enflasyon

Ülkelerin milli gelir hesabında fiyat ve miktarın etkileşimi kullanılır. Bir ürünün tüketim miktarı ile fiyatının beraber belirlendiği toplam tüketim (özel artı devlet), aynı yaklaşımla toplam yatırım ve dış ticaretin bileşenleri milli geliri belirler. Buradaki tüketici, üretici ve dış ticaret fiyatları hem milli gelirin hesabında hem de enflasyon tahmininde kullanılan aynı türden/ kaynaktan fiyatlardır. Örneğin, tüketici fiyat endeksleri, üretici fiyat endeksleri ve döviz kuru gibi. 

Son dönemde fiyatlar şaha kalkarken enflasyon oranının düşmesi ile aynı zamanda reel gayri safi yurtiçi hasılanın artmasının yarattığı matematiksel şaşkınlığın nedenini, yurtiçi hasıla hesaplarken kullanılan fiyat endeksi ile enflasyon tahminindekinin farklı olmasında aramak gerekir. 

Bu farklılık iki yönüyle önemlidir. Nominal yurtiçi hasıla hesaplanırken market fiyatlarının aynısı kullanılırken, enflasyon hesabında baskılanan bir sonuç karşımıza çıkmakta ve dolayısıyla reel yurtiçi hasıla (bir anlamıyla milli gelir) oldukça fazla artarken enflasyon oranı da aşağılara çekilmektedir.

Bir taşla iki kuşu rahatsız etmektir diğer adı bunun...

İşsizlik ve refah seviyesi

Yukarıda belirttiğimiz gibi pandemide sürekli artan bir tüketim harcama seviyesi, gelirin ve istihdamın doğrudan bileşenidir. Gelir ve istihdam seviyesinin arttığı bir ekonomide hem tüketim hem de üretim artarken, tasarrufların da uygun limanda demirlediği gözlemlenir. Diğer bir ifadeyle refah seviyesi yükselir.

Son bir yılda resmi verilere göre işbaşında olmayan milyonlarca kişinin milli gelirde reel olarak bu kadar nasıl artış yarattığının, kapanan işyerlerinin nasıl olur da hem ihracata hem de iç üretim ve tüketime son derece önemli katkı yaptığının formüllerinin verilmesi gerekiyor. Üstelik tüm bunların milyarlarca dolarlık eksi rezerv ve borç yükü ile nasıl bir üretim sürecine dönüştürüldüğünün de açıklanması gerekiyor.

Ekonomi-istatistik, ekonomi-matematik bileşimi ile bunu açıklamak günümüzde çok zor gibi gözüküyor. Öyleyse geriye kalıyor istatistik ve onun matematiği. Burada yük tamamen Türkiye İstatistik Kurumu’nun sırtında. Öyle bir yük ki bu ay yanlışlıkla açıklanan enflasyon oranı gibi küçük hatalar değil, aksine tüm verilerdeki uyum ve onların gerçek hayata, oradaki ekonomik davranışlara yaklaşmasının gereğini ortaya çıkaran türden bir yük...

Bu yükü yolumuzu daha net görmek için acil bir şekilde sırtımızdan atmamız gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerel 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları