‘Dava’!

07 Temmuz 2014 Pazartesi

Başbakan ve AKP’nin cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan, adaylığının açıklandığı toplantıda siyasal İslamcı kimliğini biraz daha ilerilere taşıdı. AKP adayı, bir dua ile başlayan, Mülk Allah’ındır yaklaşımıyla devam eden ve yine bir dua ile sonlandırılan konuşmasında partisinin üyelerinin içinde yoğrulduğu düşünce hamurunu anlatırken şöyle diyor:
Bu teşkilat içinde kendisine vazife verildiğinde dava sancağını canı bilip göğsünü siper edip gidecek nice kahraman var.
AKP’nin cumhurbaşkanı adayının davası nedir?
Israrla sorulması gereken soru budur!

***

Kendisi geçmişte özellikle Aleviler konusunda büyük yanlışlar yapmış olsa da sorun adayın inanmışlığı değildir. Sorun, AKP adayının kişisel inancının çok ama çok ötesindedir.
Gerçekten birilerinin canı gibi bilmesi istenen sancak, hangi davanın sancağıdır? AKP adayı, yakın yıllarda giderek artan bir sıklıkla kullandığı buradaki dava sözcüğü ile, konuşmasında bir kara dönem olarak nitelediği son iki yüz yıl öncesinden başlayan ve Cumhuriyet ile taçlanan çağdaşlaşma kazanımlarının bu topraklardan tamamıyla silinmesini mi istemektedir?
Kaldı ki, davanın sancağı, taşıyıcısına birileri tarafından verilmektedir. Sancağın taşıyıcısı ya da sancaktar bir büyük seçici tarafından seçilmekte ve görevlendirilmektedir. Dikkat edilmeli, taşıyıcı sancağı kendi özgür iradesiyle almıyor; o bir emir kuludur; sancağı bir güçlüden alıyor ve ona göğsünü kahramanca siper ediyor. Bu anlayışın hiçbir noktasında, özgür düşüncenin, yani, özgür insanın yeri olmadığı çok açık değil mi?
Ne olduğu açıklanmayan dava bağlamında kullanılan sancak, göğüs, siper ve kahramanlık gibi sözcüklerin Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in de değindiği gibi (2 Temmuz) bir kutsal savaş çağrısı anlamını içermediği söylenebilir mi?

***

Çok açıktır ki buradaki dava, çağımızın insanlık değerlerinin, örneğin hukukun üstünlüğü; düşünce özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği ya da bilimsel bilginin yol göstericiliği davası değildir. Bunlar olsaydı, adlarıyla sıralanırlardı.
Küresel kapitalizmin dizginsiz at koşturduğu bu ortamda Mülk Allah’ındır dedikten sonra ayaklar yerden kesilir; uçarsınız!
Cumhuriyet’te Çiğdem Toker’in de sorguladığı gibi (2 Temmuz) mülk, ister adalet mülkün temelidir sözlerinde olduğu gibi ülke anlamında kullanılsın, istenirse egemenlik diye düşünülsün, istenirse de mal varlıkları olarak alınsın, bu sözle, tüm işler öbür dünyaya aktarılmış olur. Bu nedenle artık salt ekonomiye ilişkin bir dava da söz konusu olamaz.
Gerçekte, çoktandır bu ülkede adalet varlıklara çalışır; yani, adalet mülkün değil, mülk adaletin temelidir.
Eğer mülk egemenlik anlamında kullanıldıysa, AKP adayı bu sözlerle egemenliği, Osmanlı’da olduğu gibi yeniden mülkün sahibi olan Allah’a ait mi saymaktadır?
Kuşkusuz, mal varlığı olarak mülkün anlamını, sermayenin kimlere ait olduğunu ve nasıl el değiştirdiğini en iyi bilen, onu çok kararlı bir biçimde yandaş sermayedar yaratmak için kullanan AKP adayıdır.

***

Kamuoyu oluşturan çevreler, diğer cumhurbaşkanı adayları ve onların destekçileri AKP adayını asıl, bu dava noktasından sorgulamalıdır. Davayı görmeyip yarışı yalnızca AKP adayının mal varlığı ya da Başbakanlık’tan istifa etmesi gerektiği sınırlarına çekme yanlışına düşülmemelidir. AKP adayı, sığındığı din kalkanından çıkarılarak dava konusuna açıklık getirmek zorunda kalmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları