‘Devri sabık’ çıkmazı

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Ülkemizde “devri sabık yaratmayacağız” ya da “seçimi kazanırsak önceki dönemi sorgulamayacağız” anlayışı yerleşik bir muhalefet geleneğidir.
Geçen hafta CHP cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin tüm içtenliğiyle, çözümü hukuka bırakan vurgulaması, diğer adayların da sessizce benimsediği anlaşılan bu gelenek 24 Haziran’a doğru da varlığını sürdürüyor.
Oysa, başta partilim İnce olmak üzere tümüne başarılar dilediğim muhalefetin Cumhurbaşkanı adaylarının AKP iktidarını eleştirilerinin temelinde gerekirse devri sabık yaratmaya uzanan bir içerik ve derinlik olmalıdır.

Yapıcı ve kararlı
Seçimi kazanacak muhalefet adayının yapması gereken ilk iş parlamenter demokrasinin tüm öğeleriyle yeniden yerleştirilmesi olmalıdır.
Bu çerçevede, egemenliğin kaynağı, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; yasama, yürütme ve yargı erklerinin denetim ve denge düzleminde yeniden yapılandırılması; demokratik katılım süreçlerinin güçlendirilmesi; temel hak ve özgürlükler; basın-yayın özgürlüğü; üniversite özerkliği ve bilimsel çalışma özgürlüğü; sendikal hak ve özgürlükler; çağdaş eğitim; devlet-sermaye ilişkileri; giderek dış politika ve barış konularında AKP anlayış ve uygulamalarının neredeyse tümünün tersine çevrilmesi gerekiyor.
İktidarı devralacak olan cumhurbaşkanı kişisel kin ve intikam alma tuzağına düşmeden, devletin yeniden yapılanmasını bu evrensel değerler çerçevesinde gerçekleştireceğini ilke edinmeli; görüşlerini tutarlı, kararlı ve bilimsel bir temele yerleştirmelidir.
Eğer, güncel ve uzun dönemli öğeleri olan köklü bir demokratikleşme programıyla AKP’nin karşısına çıkılmazsa ya da iktidarı eleştiri şimdiye kadar olduğu gibi yüzeysel ve güncel kalırsa, AKP’ye muhalefet iyice anlamsızlaşır; seçmenin muhalefetin adaylarına oy vermesinin gereği kalmaz.

Devlet - sermaye ilişkileri
AKP’nin sonuçları bakımından en yıkıcı uygulamalarının başında, devlet-sermaye ilişkileri geliyor. AKP, devletin değişik sermaye kesimlerine eşit uzaklıkta olması ilkesini hiçe sayıyor.
Yandaş sermayedar oluşturulmasını amaçlayan AKP uygulaması, kamu ihale sistemini devir aldığı açık, dürüst ve yarışmacı bir yapıdan çıkararak davetli ihale keyfiliğine geçilmesine dayanıyor. Bu uygulama sermayenin piyasa koşullarında serbestçe yarışması evrensel ilkesinin bir tarafa bırakılması sonucunu veriyor. Türkiye’nin son yıllarda, AKP’nin sıkça yalvar-yakar olmasına karşın, ülkeye doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekememesinin ana nedenlerinden biri de budur. Yandaş sermaye anlayışıyla mı faiz karşısında zafer kazanılacak?
Ancak dahası var.
AKP uygulaması, yapılan işin topluma maliyetini yükseltiyor; kalitesini düşürüyor; niteliği gereği rüşvet ve yolsuzlukları besliyor. Böylelikle toplumsal yapının asıl çimentosu olan doğruluk, dürüstlük ve erdem gibi temel ahlak değerleri yok oluyor.
Yandaş sermaye, başta basın yayın olmak üzere kamuoyu oluşturan tüm kesimler, TV dizileri başta olmak üzere kültür ve sanat etkinliklerini AKP’nin propaganda makinesine dönüştürmüş bulunuyor. Bugün, basın yayının AKP çizgisinde yüzde 90 oranında tekelleşmiş olmasının, basın özgürlüğünü yok eden yıkıcı sonuçları yaşanıyor. Örneğin, AKP’nin cumhurbaşkanı adayı, kendisini diğer adayla eşit görmüyor; demokrasi dışı bir tutumla tarafsız TV’lerde muhalefetin adayları ile eşit koşullarda kamuoyunun karşısına çıkmıyor; çıkmayabiliyor.
AKP’nin yaptıklarının tersine çevrilmesinin nedenleri saymakla bitmez. Muhalefet, devri sabık yaratırız kaygısını bir tarafa bırakarak bunun gereğini yapmalı; bu çok önemli demokrasi dönemecinde tarihsel ve toplumsal sorumluluğunun bilinciyle davranmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları