Yazgülü Aldoğan

O 14 bin binayı depremden önce sen yık!

05 Kasım 2020 Perşembe

Yeter artık, yeter! Bu ülkedeki insanların bir kısmına aptal, bir kısmına da öteki muamelesi yapmanıza ne sabrımız kaldı ne tahammülümüz! Bizi dinleyecek, canımızı, malımızı, varlığımızı ciddiye alacak, koruyacaksınız. İzmir depremi, dinsizlere ceza değil, yöneticilere uyarıydı: Kendinize gelmeniz ve görevinizi bilmeniz için. İstanbul depremi kapıda! Sığacık ile Sisam arasındaki 7 şiddetindeki deprem, İstanbul depreminin çok küçük çaplı bir provasıydı ama Bayraklı Mahallesi’ne atom bombası gibi düştü. Ve ateş düştüğü yeri yakar, 117 insan öldü, çocuklar öksüz-yetim kaldı, anne babalar çocuksuz! Aileler evsiz, varlıksız, eşyasız, anısız! Ama hepi topu 17 bina yıkıldı. Bütün Türkiye yardım için oradaydı, 3 binden fazla arama kurtarma gönüllüsü, eliyle tırnağıyla, gözüyle gönlüyle, teknolojisiyle, aletiyle aradı enkaz altında kalanları. Çıkara çıkara yüz küsur kişi çıkardı. Şimdi önümüze bakalım.

İstanbul yıkılırsa Türkiye yıkılır

İstanbul’da 7.5 şiddetinde bir deprem olduğunda başımıza gelecekleri düşünün: 14 bin bina yıkılacak. On binlerce kişi ölecek, yaralanacak. 2 milyon kişi evsiz kalacak, sokaklarda yatacak. Yaralılar için 40 bin hastane gerekecek! Bu felaket senaryosunu karşılayacak imkânlarımız var mı? YOK! İç savaş, yağmalar çıkabilir. Yıkılacak yollar, köprüler, havaalanı yüzünden iç ve dış yardımlar ulaştırılamayabilir. Böyle bir kaos, Türkiye’nin yıkılmasına yol açabilir.

Ne yapmalı? O binaları deprem yıkmadan önce biz yıkmalıyız! Bu kadar basit. Hangi binaların yıkılacağı belli, 14 bin bina! Kimse ölmeden, yaralanmadan, ortalık birbirine girmeden yıkılmalı! Kanal İstanbul gibi olmayacak dualara amin demek yerine yapmanız gereken iş budur: O 14 bin binayı yıkmak! İçinde yaşlı, bebek, genç, anne, baba, kedi, köpek olmadan! Aile albümünden takılara, ev eşyalarına kadar boşaltarak! Böylece kimse de eşyasız, kıyafetsiz, oyuncaksız, fotoğrafsız, takısız kalmamış olur. Ne kadar mantıklı ve ne kadar olabilecek bir şey söylüyorum ama onlar, hâlâ kazalım da, kanal yapalım da, kenarına villa yapalım da, Katarlılara satalım da, daha çok para kazanalım da telaşında, deprem olmadan depremi tetikleyecek proje peşinde!

İstanbul’u kurtarırlar mı? Yapmazlar! Niye? Para yok. Ne yaptınız deprem vergilerini? Cevap yok! Sana ne, harcadım diyor, umursamadan! Cenazeye gidiyor, herkes bu ölümü tadacak diyor. Niye üzerime 7 kat bina çökmüş, ağzıma moloz dolmuş, canlı canlı beton tabuta girmiş olarak öleyim? Senin basiretsizliğin, hırsların ve bencilliğin yüzünden.

İstanbul depreminin uyarısıdır İzmir depremi! İstanbul’da betonların arasında sıkışıp ölmek istemiyorsak var gücümüzle haykırmalıyız iktidara: YETER ARTIK YETER! Tabutlukların içinde ölmek istemiyoruz! Bizi ötekileştirmenden, aptal yerine koymandan bıktık! O 14 bin binayı ya yıkarsın ya da onları deprem yıktığı zaman zaten sen de altında kalırsın! Nereye mi koyacaksın o insanları? Boş duran binalara! Nereden mi bulacaksın parayı? Kanal İstanbul yapmak için vardı ya. Yandaş müteahhitlere saçıyorsun ya, kimsenin geçmeyeceği köprüler, yazlık saraylar yaptırıyor, uçaklar alıyorsun ya, onlarca yandaş vakıf yiyip içiyor ya, elin gavurunun ülkesine devasa camiler yaptırıyorsun ya. Para her zaman vardır, bütün mesele nereye kullandığındır! Ayda, Elif, İpek, Ares, betonun altında kalmadı, umut oldu bütün Türkiye’ye. Gözümüzü açtılar, senin de gözün açılsın, vicdanın kanasın! YETER ARTIK! Ne aptal ne ötekiyiz. Biz halkız! Beton tabutların içinde ölmek istemiyoruz. O 14 bin binayı depremden önce sen yık! O kadar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları