Zafer Arapkirli

Direnme hakkı ekmek kadar kutsaldır...

19 Ekim 2018 Cuma

Muktedirler adına konuşmayı “olmayan onurlarına” yedirebilen ve bunun için de bir kap içinde “mama” bekleyen tipler var piyasada. Maalesef bazıları “meslektaş” kategorisinde sayılıyorlar. Bunlardan “bu yaşa kadar gelmiş hâlâ adam olamamış” meczubun bir tanesi, geçen gün Cumhuriyet Halk Partisi’nin İş Bankası hisseleri konusunda yapılacak yanlışlar karşısında “Kıyameti koparırız… Direnme hakkımızı kullanırız…” çıkışını değerlendirirken şöyle yazdı:
“...Hadi görelim. Biber gazı mı tercih ederler, basınçlı su mu?..”
Diyor ki (mealen):
“Biz (kendini dibinde eşelendiği iktidar sanıyor) devletiz, size haddinizi bildiririz. Coplarız, tazyikli sularız, biber gazı sıkarız. Dersinizi veririz. Bastırırız...”
İktidar ortağı küçük koalisyon partisinin lideri de şöyle haykırdı TBMM grup kürsüsünde:
“...CHP olarak her türlü direnme hakkını kullanırız diyorlar. Bu alçak ifade karşısında sormak lazım ki, eşkıya kimdir, direnme hakkı nedir? Ateş olsanız cirminiz kadar yer yakarsınız…”
Faşizmin haletiruhiyesini bu sözlerden daha iyi dile getirebilen ve üç boyutlu hale büründüren bir şey olamazdı.
Direnme hakkına yapılmış en ufak bir atıf bile bu hanımları/beyleri hiddetlendirmeye, neredeyse gözlerinden ateşler fışkırtarak öfke kusturmaya yetiyor demek ki.
Oysa ki, ekmek kadar su kadar kutsal bir haktan söz ediyoruz. Kendi davaları, kendi talepleri ya da meczup yazar örneğindeki gibi “efendilerinin istekleri (emir de diyebilirsiniz)” söz konusu olduğunda pekâlâ sokakları gümbür gümbür gümbürdetmeyi meşru sayan bu zihniyet, “eleştirel, muhalif, itiraz eden bir ses” sokağa çıkmak istediğinde bunu “hıyanet, dalalet, gaflet, bozgunculuk, çapulculuk, alçaklık vb.” sayabiliyor.
Modern zamanların en onurlu en kişilikli ve en çok ses getiren (partilerüstü) kitle hareketi Gezi Direnişi’ni de bunlar “yıkıcı-bölücü” bir kalkışma gibi görmüşlerdi.
Bunların kafası, işine geldiğinde “Malcolm X’çi” kesilip, Amerikan sivil haklar hareketi önderinin adını sokaklara filan verir. Sıkmabaş başörtüsü (yanlış bir tanımla türban deniyor) için hanım kızların sokağa dökülmesi “kutsal” bir haktır bunlar için. Ya da “Arap sokağı” diye adlandırdıkları ve henüz tarihsel bağlamda izaha fevkalade muhtaç hareketlere düzdükleri “destansı methiyeler” hâlâ hafızalarda taptazedir.
Ama, bu toprakların ezilmeye sömürülmeye, hakları gasp edilmeye, hukuku yok sayılmaya, küçümsenmeye, ensesine vurulup lokması alınmaya çalışılan insanı, üstelik de anayasal (Madde 34) hakkını kullanarak protesto etmeye kalkınca “Cop mu alırdınız? Yoksa şöyle ortaya karışık bir biber gazı salatısı mı? Tayzikli su kokteyli mi?” diye tehdit ederler... Utanmadan...
Bugünün, hatta dünün dünyasında tarihi bir tercihtir. Ortası yoktur. Somut ve yalın bir tercih:
-Demokrasiden yana olmak, yani itiraz-eleştiri-ses çıkarma-direnme hakkına saygı.
-Veya faşizmden yana olmak, yani “Başkaldırana, itiraz edene sopa”yı savunmak.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu direnme hakkını nasıl kullanacağına, kullanıp kullanmayacağına, geçmişteki iyi ya da kötü örneklerine gelince:
Bu bağlamda, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde “bir adım ileri, beş adım geri” diye özetlenebilecek bir çizgi izlediğine inanıyorum. Bir Adalet Yürüyüşü, finalindeki görkemli miting, sonrasındaki Çanakkale kurultayı, önemli (pozitif) örneklerden bazılarıydı. Muktediri titreten, yüreğini ağzına getiren ve koltuğunu salladığı her halinden belli olan güzel ve umut veren çıkışlardı.
Ancak, Gezi Direnişi sırasındaki çekingen tavır, (parti kimliğini gizleyerek “kıyıdan kıyıdan” destek bence yakışmadı böylesine kitlesel ve köklü bir siyasi örgüte). Yine 16 Nisan referandumunda ve bu yılki seçimdeki aleni hile ve ağır hak gasplarına karşı kitlesel tepkiyi sokağa taşı(ya)mamak da Kılıçdaroğlu yönetiminin önemli eksiklerinden ve hatta daha da ileri giderek söyleyeyim kırık notlarından biri sayılmalıdır.
İş Bankası hisselerinin yönetimi meselesi bu kadar kitlesel bir talep ve hukuk ihlali gibi görülmeyebilir. Ama Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine yapılmış bir saygısızlık, bence ciddi bir “bağırışı” ciddi bir “hop dedik!” haykırışını, ciddi bir “toplumsal itirazı” hak etmektedir.
Unutmayın: Sustukça, bir sonraki ses çıkarma girişimi daha da zorlaşır. Ses çıkardıkça ise, faşizmin yüreğine daha fazla korku salınır ve cesaretini köreltir.
Tercih sizin. Yani kitlelerin.
Sıranın size gelmesini beklemeden. Ve talepleri, küçük-büyük, dar-geniş, güncel-bayat gibi etiketlendirip küçümsemeden.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları