Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ayırımcılığa karşı opera
Aix-En-Ptovence Müzik ve Opera Festivali
\n\n\n\n\n\n
1945’te kıtaları kana boyayan İkinci Dünya Savaşı sona erdi. Fransa hiç ama hiç zaman kaybetmedi. 1946’da Cannes Film Festivali’ni; 1947’de Avignon Tiyatro Festivali’ni, 1948’de Aix-en-Provence Lirik Müzik Festivali’ni başlattı. Şu dört tarihi art arda sıralamak bile bana heyecan verici geliyor! Düşünün, adamlar işgalden, ölümden, yıkımdan geçiyor ve başka iş güç yokmuş gibi kafayı sinemaya, tiyatroya, opera ve müziğe takıyor!
\nBu üç festival, bir avuç çılgın insanın sanat tutkununun gayretiyle ilk kez düzenlendiklerinde, böylesine kök salacakları acaba biliniyor muydu? Sadece birikim de yetmezdi bu sürekliliğe. Geleceğe kalmaları, evrensel değerleri ve yaratıcılığı yüceltmeyle, emeğe saygıyla, devlet mekanizmasının nitelikli sanata sahip çıkması, desteklemesiyle sağlandı…
\nOpera, dünyanın \t\taynası
\nBu yaz Avignon aşkıma ihanet edip kendimi Aix–en-Provence Müzik Festivali’ne attım.
\n20 konser, altı opera prodüksiyonu, sayısız panel ve sanatçılarla buluşma etkinliği, meydanlara kurulan dev ekranlardan sürdürülen canlı yayınlardan oluşan festivalin bu yılki ana teması: “Opera, Dünyanın Aynası” başlığını taşıyordu.
\nBirkaç günde dört opera izledim. Dikkatimi çeken, en popüler ya da en az bilinen eserde olsun, bunlardan üçünde de yönetmenlerin ayırımcılığa karşı bir tutum sergilemesi, cinsiyet ve sınıfsal farklılıkları vurgulamalarıydı. Bu vurgudan kaynaklanan, sanki bir operadan beklenmeyecek kadar şiddetli bir eleştiri ortaya koyabilmesiydi.
\nDünyanın aynası bunu gösteriyorsa… Hani sol bitmişti! Hani kapitalist düzende herkes kardeş kardeş geçiniyordu…
\nYaşasın genç sanatçılar
\nAix-en–Provence Festivali genç sanatçılara tanıdığı olanaklarla da ünlü. “Avrupa Müzik Akademisi” adlı kuruluş bu yıl 42 ülkeden 250 genç sanatçıyı bir araya getirmişti. Önce onlardan izlediğim iki oyun:
\nRossini’nin 18 yaşındayken bestelediği ilk operası, birbirinden zengin barok melodilerle dolu “La Cambiale di Matrimonio” (Evlilik Senedi) kadının mal gibi alınıp satılamayacağını ortaya koyan tek perdelik bir fars, bir komik operaydı. Kapalı bin kişilik çağdaş bir salonda hem orkestra hem şancılar sahnede iç içe geçmişti.
\nİkincisi ise Ravel ile Colette’in işbirliğinden doğan “L’Enfant et Les Sortileges” (Çocuk ve Büyülü Şeyler). Bir çocuğun kapatıldığı odada kendi korkularıyla, düşleriyle, sevinçleri ve üzüntüleriyle hesaplaşmasını konu alan bu fantastik masalı müzik yönetmeni Didier Puntos oda orkestrası için yeniden yazmış. (Dört el piyano, viyolonsel ve flüt.) Kendi de piyanonun başında sahnede. Bütün çalgılar ve çocukla ilişkili her şey, sahneye yığılmış dolapların, çekmecelerin içinden çıkıyor. Çocuğun kötülük ettiği sincap, kedi, kırdığı çaydanlık, fincan, yırttığı kitap, kitaptaki prenses, yapmadığı matematik dersi, sayılar… Hepsi canlanıyor, sanatçılarla hayat buluyor. Yönetmen Arnaud Meunier, minicik klasik İtalyan sahnede gerçeklikten çok uzak bir mucize, bir şiir yaratmıştı. Çocuğu oynayan soprano Chloé Briot ve her iki eserdeki tüm şancılar mükemmeldi.
\nAyırımcılığa karşı Mozart
\nFestivalin ağır topu Mozart’ın “Figaor’nun Düğünü”ydü. Bugüne dek gördüklerimden çok farklıydı. Jeremie Rhorer’in müzik, Richard Brunel’in sahne yönetiminde o muhteşem müzik ve seslere karşın adeta tiyatrosu ağır basıyordu. Yönetmen günümüze taşıdığı eseri, sahnede Kont’un malikanesine taşımıştı. Hem büro, hem ev, hem toplantı salonu -ve duruşma alanı gibi kullanılan bu mekânda (Kont’un bir görevi de yargıçlıktır) özel alanla – kamusal alan iç içe geçmişti. Uşak (burada sekreter) Figaro ile hizmetçi Suzanna’nın düğün gününe sığan tüm olaylar dizisi, Kont’un dinmeyen seks iştahı, aşk oyunları, aldatmacalar, ikiyüzlülükler, gelip bu iki alanda iç içe yaşanıyor ve iktidar sahiplerinin güçlerini dayatmalarına; çalışanların da haklarını savunmalarına dayanıyordu.
\nSuzanne’yı Fransızların en ünlü şancılarından Patricia Petibon, Figaro’yu Amerikalı bas bariton Kyle Ketelsen, Kontes Almaviva’yı ise İsveçli Soprano Malin Byström kusursuz oynuyorlardı.
\nMozart’ın 19’unda bestelediği gençlik operası “La Finta Giardiniera” (Sahte Bakçıvan) yine sınıfsal çelişkileri ve kadına karşı ayırımcılığı ön plana çıkararak yorumlanmıştı. Ama doğrusu burada beni çarpan şey “güzellik” ve “büyü”ydü.
\nKent dışında, bir kalenin surlarının dibine, zemine ayna döşenmişti. Sahne o ayna ve kale duvarıydı. Zemindeki ayna bir göldü sanki. Temsil akşam sekizde aydınlıkta başladı. Kalenin ardında güneş battı. Önümüzde uzanan yemyeşil ova kızıla döndü. Sonra karanlık oldu. Ay çıktı. Ağaçlar tek tek büyülü renklere dönüştü. Kale duvarında gölge ve ışık oyunlarıyla Mozart büyüsü, yeryüzünün tüm çiçekleri, şancıların sesi birbirine karıştı…
\nİşte bir festival böyle geçti.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Uzmanlar uyardı!
- Türkiye Obezitede Avrupa Birincisi! Diyetisyen Elvan Oda
- Doğum Uzmanından gebelere uyarı!
- Turizm öğrencilerinden çarpıcı yanıtlar
- Babadan Asker oğluna duygusal karşılama
- Dikkat! Kavimler Göçü 2.0 başlıyor mu? Dr. Cenk Özatıcı
- İBB'de yeni uygulama: Ücretsiz HPV aşısı
- Milli Eğitim Bakanı Tekin'den 'mülakat' açıklaması
- Besin alerjisi nasıl tedavi ediliyor?
- 10-16 Mayıs Engelliler Haftası
En Çok Okunan Haberler
- 'Baban neden görevden alındı biliyor musun?...'
- Tarihi baştan yazdıracak 500 bin yıllık keşif!
- Eylem Tok ve oğlu hakkında kırmızı bülten kararı
- Bir üst düzey yönetici daha 'affını' istedi
- 'Başkan adaylığından çekileceğim...'
- Dolar 20 lira olursa ne olur?
- Ata Emre cinayetinde yeni gelişme
- 'Ya kendilerine gelecekler veyahut da...'
- Şirin Payzın'dan ayrılık kararı
- Rize'de korkunç 'trafik' tartışması!