Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kahkaha Çiçekleri

12 Ağustos 2018 Pazar

Şiirimizin hiç yaşlanmayan çocuğu Can Yücel’i 19 yıl önce yitirdik

Kahkaha dirençleri
Can Yücel, şiirimizin hiç yaşlanmayan çocuğu...
Şiirleriyle kahkaha çiçekleri üreten, sözcüklere takla attırtan, rengârenk dizeleri fır döndüren bir çocuk...
Sokağın diliyle konuşan bir dil cambazı...
İmgelere pabucunu ters giydiren bir sihirbaz...
Kahkahayı dirence, direnci kahkahaya dönüştüren bir büyücü...
Eleştiriyi hiç ıskalamayan... İroniyi mızrak, kara mizahı miğfer kılan bir silahşör!
Bakmayın dizelere küfrü, sövgüyü kattığına, sağa sola sapanını doğrulttuğuna, hedef aldıkları bal gibi hak etmiştir o taşlamaları!
Yaşadığı gibi yazan, yazdığı gibi yaşayan... Bütün bunları engin kültür birikimiyle taçlandıran...
Aramızdan ayrıldığında 12 Ağustos 1999’du. 73 yaşındaydı. O gün bugün hiç yaşlanmadı!

***

Can Yücel’i ilk tanıdığımda (70’ler başı) ondan çekinirdim. O koskoca sesinden korkardım. Ne zaman ciddi, ne zaman değil, anlamakta güçlük çekerdim. Zamanla ironi dolu diline, muhteşem zekâsına, sözcük oyunlarına alıştıkça, kültür birikimine hayran oldukça, yufka yürekliliğini keşfettikçe, korkum geçti.
Onunla yaptığım sayısız röportajda az güçlük çekmedim değil.
Soruya yanıt vermek yerine ne isterse anlatması, davudi sesiyle noktasız virgülsüz konuşması, sorularla yanıtlara köşe kapmaca oynatması, öfkesiyle neşesini harmanlaması...
Bir kez, sorumu tekrarlamak için sözünü kesip araya girecek oldum. “Vazgeç” diye uyardıktan sonra şöyle dedi:
“Gözaltındayken, hayatını anlat dediler, bir başladım, nasıl susturacaklarını bilemediler, sonunda ...tir ol git deyip kovdular.”
Anladım ki, hapiste, karakolda herkese, konuşturmak için baskı yapılır, Can Yücel’e ise susturmak için...

***

Diyelim, herhangi bir yerde karşılaşmışız. Merhaba, nasılsınız, diye soracak olmuşum... Hani basit bir hal hatır sorma durumu...
Anında gürül gürül çağlayanlar gibi yanıtı yapıştırır:
“Vallahi Zeynep’çim, kendimi nasıl hissettiğim, havaya bağlı, yaptığım işe bağlı, bulunduğum yere bağlı, arkadaş ihaneti ve dostluğuna bağlı, yazılarımın düzeltilecek denli güzel olmasına bağlı, çiçeklerin açması, kelebeklerin uçması, kuşların ötmesine bağlı ve sevişmeme bağlı...”
Hoppala! Nereden nereye geldik! Gencim o zaman, kızarır bozarırım...
O hemen atılır “Pek severim karımı haa! Babam bana ‘Sen tek karıyla yaşamaya mahkûmsun’ derdi. Güler’le yaşıyorum. Çok da seviyorum canımın içini” diye, haydaaa, başlar karısı Güler’i, çocukları Hasan, Su ve Güzel’i anlatmaya... Zaten şiirlerini okuyan, onun ailesini tanır, çünkü şiirlerinde de onlara duyduğu sevgi ve bağlılık vardır...

***

O ara televizyonda TRT 2’ye röportajlar yapıyordum. Genç şairler bir “Protesto” yayımlamışlardı: Telif hakkı almadan, hiçbir yayın organında, şiirlerinin yayımlanmasına izin vermeyeceklerdi. Can Yücel de bu protestoyu destekliyordu. Onu davet ettim. Can Yücel’le canlı yayın riskini göze alamadım, kayıt yapacağız.
Çekim başladı: Şairlerin protestosunu sordum.
Can Yücel, o müthiş sesi ve en ağır top havasıyla, “Protesto... Protesto...” diye başladı... “Protesto... Protesto...” diye devam etti... Gözünün içine bakıyorum, “protesto...”ların sonu gelmiyor... Bas bariton sesiyle dakika bir ilk golü attı:
“Türk milleti zaten Protestandır... Bu programı izleyen herkes Protestandır...”
Yönetmen “Kes” dedi… Protesto konusunu, halkımızın Protestan oluşundan bir türlü ayıramayınca, o konuyu geçtik.
Daha sakıncasız bir konuya, “baba” konusuna geçtik. “Bak işte bu konu çok güzel, çok severim o pezevengi...” diye bir başladı…
Sonunda kırpa kırpa, kuşa dönmüş bir program çıkarabildik ortaya...

***

“Humor, bir sığınma, savunma mekanizmasıdır. Savunma ama, bir başkaldırıya, bir saldırıya dönüşür... Çok ağır geçen hayatımızın içinde, ironi, bütünselliği bozmayacak ana çaredir. Bir direnç kahkahasıdır” derdi...
Bugün 12 Ağustos... Onu sevgiyle, saygıyla anıyorum... Ve hâlâ sesini duyuyorum:
“Kurtarıcılar kurtara kurtara/ Kurtardılar Memleketi memleket olmaktan”
Ya da: “Dönülmez faşizmin ufkundayız/ Vakit çok geç…”
(“O Güzel İnsanlar” kitabımdan alıntıdır...)  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın tiyatro 15 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları