Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Melankoli: Çağımızın hastalığı

25 Ağustos 2022 Perşembe

Avusturya’daki Bregenz Festivalinde, üç güne üç temsil sığdırdım. Geçen yazımda o çok çarpıcı Mme. Butterfly ‘ı paylaşmıştım. Şimdi sıra öteki ikisinde:  dünya prömiyerini  yapan  “Melankoli1” ve Haydn’ın  az bilinen, az oynanan  “Armida” operası. Birbirinden çok farklı  bu iki prodüksiyonun  ortak yanı,  Bregenz Festivali tarafından ısmarlanmış ve de gençlere teslim edilmiş olmasıydı.  İlkinden başlıyorum:

DİJİTAL EGEMENLİK

 Festivalin deneysel çadırından içeri girerken “Ensemble Modern”  topluluğunun   görsel efektli ve korolu  bir konserini  dinleyeceğimi sanıyordum.  Nerdeee!   Adeta  bir sonraki yüzyıla ışınlandım.    Daha salona girerken,  robot köpekler ve kollarında saat büyüklüğünde dijital kameralar taşıyan oyuncular ve sahnede üç dev ekran  tarafından karşılandım.  O andan sonra başka bir dünyadaydım.

O andan sonra izlediğim gördüğüm şeylerin hangisi gerçek, hangisi dijital ayırt edemez oldum.  Geçek dünya ile sanal dünya, dünle bugün , bugünle gelecek içiçeydi. Sahnede 16 müzisyen, 6 kişilik  kadınlar korosu  her an yer değiştirerek  birbirleriyle ve biz zavallı  ölümlü dinleyicilerle farklı ilişkiler kurarken, müzik ve sözler  salonu saran 60 hoparlörden farklı yönlerden  veriliyordu.  Çok geçmeden  sahnede kurulu 2 stüdyoyu fark ettim. Orada yapay dekorda yaşananlar,  anında ekranda izlediğim önceden çekilmiş görüntüye karışabiliyor, müziğin akışına ve ruh halimize göre renk ve boyut değiştirebiliyor ; aklımızı zorlarken bizi dünya meseleleri üzerine düşündürüyordu…İzlediğimiz opera değilse de, dijital egemenliğinde bir müzikli tiyatroydu.  Göze görünenler böyle, gelelim içeriğe:

DÜNYA NEREYE

Elektronik müzikten , Rock,, caz, geleneksel etnik  tınılara  yükselen  müziğin bestecisi Brigitta Muntendorf'tu.  Sahneye koyuşta  besteci ve   ile Moritz Lobeck  birlikte çalışmıştı.  Müzisyenler Frankfurt merkezli ama  çeşitli ülkelerden solistlerin oluşturduğu ve dünya festivallerinin gözdesi olan “Ensemble Modern”  topluluğuydu.

Bu müzikli oyunun çıkış noktası,  sanat tarihine damgasını vurmuş Albrecht Dürer’in “Melancolia 1” adlı o çok ünlü  gravürüydü.  1514  Yılında yapılmıştı. O yıllarda melankoli aşırı hüzün yaratıcılıkla da  ilintiliydi.  Kabaca özetlersem  her köşesi simgelerle dolu gravür melankolik bir kadın melek ve yanında onun her anını not eden bebek melek…  Bunu bilmeniz yeterliydi:  O zaman müzisyenlerin kocaman dev kanatlarına; ortalıkta dolaşan robot köpeklere şaşırmıyordunuz.  Elbet günümüzde dijital aygıtlar varken bebek melek 16. y.y. daki gibi kağıt kalemle not tutmayacaktı. Bir tik tok ya da twit mesajıyla , WhatsApp’la işi hallediveriyordu!  

Müzikli oyun birbirinden bağımsız 7 tablodan oluşuyordu. Ortak temaları çağımızın hastalığı: melankoliydi. Doğayı, dünyayı mahveden insanın kendi yarattığı boşluk ve yokluk karşısındaki melankolisi…  Tablolarda “Melankolinin  anatomisi”  ve   bizlerin maç seyreder gibi dünyanın rezilliklerini izlememiz vardı…..Uzayı merak ederken yanı başımızı görmezliğimiz vardı… Kadınların çilesi  vardı: ortaçağda da bugün de monotonluktan, iş yükünden yaşadıkları hüzün vardı…  Ünlü futbolcu  Zidane  ve Şampiyonluk maçında  siyah kart  görünce içine düştüğü melankoli… Ünlü bir Japon şarkıcının  finale kalıp hakkı olan birinciliği kazanamaması vardı. En çok  Nekropolis yani Kentlerimizi beton çöplüğüne, harabeye dönüştürmemiz vardı.   Son tablo “Doğmamış Çocuğa Ninni” de ise “yeni kuşaklara nasıl bir dünya bırakıyoruz?” sorusu yüzümüze çarpıyordu. 

Sonunda millet ayağa fırlayıp  topluluğu alkışlara boğduğunda  içimizde  geleceğe ilişkin soruları  bin kat çoğaltmıştık!

BÜYÜCÜLERİN GÜCÜ

Bregenz Festivalinde izlediğim Haydn’ın Haçlı seferlerini konu alan “Armida” Operası ise    Opera Stüdyosuna teslim edilmişti.  Haçlı seferleri mi dedim?  Unutun! Almanya ve Avusturya’nın gözde yönetmeni,  genç, yaratıcı, Jörg Lichtenstein ,  özgür davranıp eseri günümüze taşımıştı.  Ortadoğu coğrafyasındaki savaşı, terkedilmiş bir tavanarasına yerleştirmişti. Burayı ele geçiren gençlerin  buluşma yeriydi tavan arası.  Burada eğlendiler, kavga ettiler, seviştiler, yediler,  içtiler; araya aşklar, baştan çıkarmalar; kıskançlıklar girdi…

Bütün bu söylediklerim, büyücü güçlerine sahip  Armida sayesinde oldu. Zaten     her şey onun düşman komutana duyduğu aşk çevresinde gelişiyordu. Tavanarasında büyülü bir dünya yarattı. Damlar uçtu, eşyalar  kendi kendine yer değiştirdi, ışıklar  ve doğa garip oyunlar oynadı, dolaptan  ne zaman kimin çıkacağı  belli olmadı.

Oyundan geriye  başta Nicole Wacker (Armida)  ve  Kieran Carrel ( Rinaldo) olmak üzere tüm gençlerin muhteşem sesleri, oyunculukları ve  Şef Jonathan Btandani’nin  usta yorumu kaldı. 

Bir festival böyle bitti… Yaşasın sanat! Yaşasın Müzik!

NOT – Sevgili Okurlar, kültür sanat dünyasından bileceksiniz:  Ayşe ve Nedim Göknil  60’lı yıllarda, Robert Kolej, Boğaziçi Üniversitesi camiasının  eşsiz çiftlerindendi.  Nedim, tiyatro , müzik tutkusuyla, her parmağında yaratıcı gücü olan kişiliğiyle, iletişimci oldu; Ayşe uzun süre okulunda İngilizce eğitmenliği yaptı. Nedim’i birkaç yıl önce yitirmiştik. Geçen hafta Ayşe de hayata gözlerini yumdu.  Şimdi ikisi Bodrum- Bitez mezarlığında yeniden buluştular. Nur içinde uyusunlar. Duyurmayı görev bildim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaşasın tiyatro 15 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları