Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Mezopotamya Senfonisi'
\n\n\n
Fazıl Say’ın ‘Hayatımın en önemli günü’ dediği gün geldi çattı:
\n\n\n“İkinci senfonim ‘Mezopotamya’ 23 Haziran 2012’de Uluslararası İstanbul Müzik Festivali kapsamında dünyada ilk kez İstanbul’da seslendirilecek. Sanırım şu ana kadar, hayatımın en önemli günü, o gün olacak. Neden, derseniz, yazdığım en iyi eser olduğunu düşündüğüm bir müzikle dinleyicilerin karşısına çıkıyorum da ondan...”
\nBu kış, Fazıl Say, gazetemize yazdığı “Hayatımın en önemli günü” başlıklı yazısına şu yukarıdaki satırlarla başlıyordu.
\nİşte o gün geldi çattı. Yarın 23 Haziran. Fazıl Say’ın hayatındaki (şimdilik) en önemli gün… Şimdilik diyorum, çünkü bundan böyle hayatının daha birçok “en önemli” günlerini yaşayacağından hiç kuşkum yok!
\nİki gün önce bu sayfalarda müzik eleştirmenimiz Evin İlyasoğlu’nun, Mezopotamya Senfonisi’nin ilk provasından izlenimlerini okudunuz. Senfoniyi yönetecek olan Şef Gürer Aykal’ın Fazıl Say tanımlaması bence muhteşemdi. Gürer Aykal, Evin’e şöyle diyordu:
\n“Fazıl Say kimdir dersen, onu 3 notayla tarif edebilirim: Sol diyez -La- Si. Bu Orta Anadolu müziğinin simgesidir…”
\nİKSV’nin, Uluslararası İstanbul Festivali’nin 40. yıldönümü için Fazıl Say’a ısmarladığı eseri Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası’ndan dinlemek için yarın akşamı beklerken ben yine kendi yazısından alıntılarla, Fazıl Say’a kulak veriyorum:
\nÖylesine doğal
\n“Mezopotamya Senfonisi, Nâzım Oratoryosu ve Hayyam Klarinet Konçertosu gibi, özenle bir şahsı anlatmaya çalışan bir eser değil. İstanbul Senfonisi gibi bir şehri anlatmaya çalışan bir eser de değil. Mezopotamya Senfonisi, Richard Strauss’un kendi başyapıtı olarak gördüğü ‘Bir Alp Senfonisi’ için dediği gibi: Bir ineğin süt vermesi gibidir...”
\nTüm doğallığıyla, 42 günde bestelenen, 10 bölümlü, 55 dakikalık, 130 kişilik bir dev orkestra için kurgulanmış, 190 sayfalık el yazımı orkestra partisyonunu kapsayan bir senfonidir.
\nMezopotamya Senfonisi’ni, orkestra kadrosu çok fazla olduğu için bazen iki A3 sayfayı üst üste yapıştırarak çalışmak zorunda kaldım tüm enstrümanların ne çaldığını yazabilmek için. Düşünün ki o sıradaki akan müziğin süresi 7-8 saniyedir.
\nRichard Strauss’un bu “Bir ineğin süt vermesi gibi” deyişini bu yüzden severim. Orkestra eserleri için, oldukça zor bir durumdur bu doğallığa varabilmek… Orkestrayı ve eserin anlatımını kendi içinde duyuyor olmak gerekir. 130 kişinin her birinin tek tek ne çaldığını düşünmek ve tahmin etmekten çok, “duyuyor” ve “biliyor” olmak lazım… Çünkü “düşünmek ve tahmin etmek” o yoğunluktaki bir konsantrasyonda “engel”dir.
\nBarış çağrısı
\n“Mezopotamya’yı bestelerken hürdüm. Farklı yollar denedim, bazen o güne kadar gittiğim yolların ters istikametine gittim.
\n10 bölümün başlıkları şöyle: 1- Ovada iki çocuk 2- Dicle 3- Ölüm kültürü üzerine 4- Melodram 5- Ay 6- Güneş 7- Kurşun 8- Fırat 9- Savaş üzerine 10- Mezopotamya türküsü.
\nBu eserde ölüm kültürü ve savaş üzerine yoğunlaşma var. Sadece günümüz Ortadoğu ve Güneydoğu’su değil konumuz… Mezopotamya’da ta başından beri, Asur, Babil, Urartu, Sümer döneminden beri, akla ilk gelen şeylerden biri, savaş… Ortadoğu’da bir türlü bitmeyen savaş… Evrendeki en anlamsız şey olan savaş.
\nMezopotamya Senfonisi, bir barış çağrısıdır.”
\nFazıl Say bu barış çağrısına ayın üretkenliğini ve karanlığa anlam katışını; güneşin hayat vericiliğini ve göz kamaştırıcılığını; Dicle’nin sakin ve duru akışı, Fırat’ın köpüklü, devinimli akışını kattı…
\n“Mezopotamya Senfonisi’nin ana teması, Urfa bölgesinden, bir Kürt halk türküsüdür… Senfoni iki çocuğun ağzından aktarılmaktadır…” diyordu.
\nYarını beklerken bunları anımsamakta yarar var, diye düşündüm.
\nÜner Birkan-Sabri Şatır
\nMüzik dünyamız önemli kayıplar verdi son günlerde… Müzik yazarları Sabri Şatır ve Üner Birkan aramızdan ayrıldı.
\nSabri Şatır, gençlik yıllarımda “Operada Gerçekçilik”, “Richard Wagner” ve “Giusseppe Verdi” kitaplarıyla müzik bilgi ve kültürümün gelişmesine yol açmıştı.
\nÜner Birkan’ı çok eskilerden tanıyordum. Eşi, akrabamdı. Maliyeciydi ama tutkusu müzikti, sanattı, mimariydi, sanat tarihiydi. 1972’de Milliyet Sanat dergisini kurduğumuzda İzmir’den müzik eleştirisi sayfalarımıza yetişti.
\nÇoksesli müziğin ülkemizde tanınması, benimsenmesi için çaba verdi. Nitelikli müziği savundu. Son zamana dek “Andante” dergisinde yazdı. “İdil Biret’e Armağan”; bir kaynak kitap niteliğindeki “Dinleyicinin Kitabı” ve Charles Munch’tan çevirdiği “Ben Bir Orkestra Şefiyim” kitapları bize bıraktığı ışık dolu armağanlar…
\nNur içinde yatsınlar. Tüm sevenlerine, yakınlarına sabırlar diliyorum.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza