Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Sorularımın cevabı cezaevi olmamalı'
ANTROPOLOG MÜGE TUZCUOĞLU
\n\n\n\n\n\n
Müge Tuzcuoğlu. 1983 doğumlu. Faşist askeri darbenin izlerini ailesinde yaşayan çocuklardan... Hopa’da doğdu, Ankara’da okula gitti, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Antropoloji’yi bitirdi. 2002-2007 yıllarında Evrensel gazetesinde gazetecilik yaptı. Gazeteciliği bırakıp antropolog olarak Diyarbakır’da çocuklarla çalıştı; yoksullukla ilgili çalışmalar yürüten Sarmaşık Derneği’nde yöneticilik yaptı.
\nOnu en çok, Diyarbakır’da çocuklarla yaptığı derinlemesine röportajları içeren “Ben Bir Taşım” adlı kitabından tanıdık.
\nMüge Tuzcuoğlu 7 aydır Diyarbakır Cezaevi’ndeydi. KCK davası kapsamında tutuklu yargılanıyordu. Önceki gün 27 kişinin yargılandığı davada antropolog Müge Tuzcuoğlu ve dokuz kişi tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
\nTuzcuoğlu’nun savunmasının her satırı genç bir bilim insanının akılcı ve duyarlı dünyasını ortaya koyuyor. Yerim sınırlı, özetleyerek sizle paylaşıyorum. (Kaynak: Evrensel gazetesi ve Bia-Net.)
\nKimliklerim:
\n28 yaşımdayım ve bu zamana kadar birçok kimliğim oldu. İlk kimliğim, genetik kodlamayla belirlenen kadın olmaktı. Ve akrabalarım, memleketim ile Karadenizli, Laz olmaktı. Karadenizli olmam, muhteşem bir coğrafyadan olmam sebebiyle bir kıskançlık yarattıysa da, kadın olmanın ise ne yazık ki daha ağır sonuçlarını yaşadım. Yıllar geçtikçe, kimliklerim de çoğaldı; Ankara’da büyüdüm, şehirli oldum. Okula başladım, öğrenci oldum.
\nÇalışmaya başladım, gazeteci oldum. Üniversiteli, sosyal bilimci, yazar, antropolog... Ama her zaman sorguladım bu kimlikleri: Babamın kızı, erkek kardeşimin ablası, okulun öğrencisi, gazetenin muhabiri...
\nAnkara’nın en iyi semtinde otururken, yoksul mahallelerindeki gecekondulara gittim. Oradaki insanları dinledim... Onlarca, yüzlerce insan hikâyesi dinledim. Hayatları yazdım. Patron, müsteşar, işçi, şarkıcı, fahişe, mülteci, hukukçu olmadan önce insan olarak yazdım hepsini. Nasıl ki kendimi sorgulayıp, kimliklerim dışındaki ben ile var olmak istediysem; onların da kimliklerinin ötesindeki insan olmalarıyla ilgilendim.
\nAnlamak İstedim:
\nGerçekleri yazmak, insanlara anlatmaya çalışmak kadar kutsal bir şey olamaz. Ama ben bunu artık akademik yöntemlerle yapmayı tercih ettim. Ve sonra Diyarbakır başladı.
\nAnlamak istedim burada yaşananları. Ve sonra yazmak!
\nBen, silahların olduğu bir yere kalemimle geldim. Kalemimle, beynimle ve kalbimle geldim. En güçlü çalışmam çocuklarla oldu. Diyarbakır’ın çocuklarıyla. Göçertilen, yoksullaşan, kaybeden ve hepsinin sonunda kazanan, kazanmayı öğrenen ve öğreten çocuklarla.
\nÇok yazdım onlarla ilgili, o yüzden burada anlatmayacağım ve bu şekilde, onları bu salondan uzak tutacağım. Yoksul kadınlarla çalıştım. Hiçbir geliri olmadan, onurlu bir hayat örmeye çalışan kadınlarla.
\nBir yandan yoksulluğa dair bir kez daha tezler üretirken, akşamki sofralarının doldurulması için de pratik olarak çalıştım. Diyarbakır sokaklarında refüjlere beraber çiçek ektik, onlar nasıl yoksullaştıklarını anlatırken.
\nHem dinledim, hem dokunarak ben de yaşadım. Ve bir sosyal bilimci olarak, hem toplumsal travmanın nasıl çözülebileceğine dair fikir üretirken, hem de kadınların, çocukların bir telefonuyla yanlarına koştum. Diyarbakır’da yaşananları, yaşayarak öğrendim. Bu öğrenmişlik üzerine birçok makale ve bir kitap yazdım; birçok panele, toplantıya davet edildim.
\nYedi ay önce elinde, belinde silahlı insanlar tarafından gözaltına alındım. Bu tutuklama bir sosyal bilimci, bir polis veya bir hukukçunun, yoksul bir mahalleye bakarken ne gördüğü ile ilgilidir. Orası, suça meyilli bir yaşam alanı mı, yoksa sefalete sürüklenmeye direnen insanların bize karmaşık gelen yaşamları mı?
\nBu tutuklama; elinde bir taş olan bir çocuğa, bir sosyal bilimcinin, bir polisin veya bir hukukçunun nasıl baktığıyla ilgili. O çocuk, suç işlemeye meyilli bir eylemci mi, yoksa o anından itibaren önceki yaşamı sorgulaması, anlaşılması, çözülmesi gereken bir çocuk mu? Bir travmatik olay sonrasında gerçekleştirilen herhangi bir eylem karşısında, hukuk nerede, sosyal bilimciler nerede olmalı? Bütün sorularımın cevab kesinlikle cezaevi olmamalı diye düşünüyorum.
\nPeki mahkeme heyeti ne istiyor? BDP’nin siyaset akademisinde dört günlük uygarlık tarihi eğitimine katıldığım için -ki bu konu zaten antropoloji eğitiminde fakültede bize okutulmuş bu bilgiden kaynaklı çağrıldım- eğitimden yargılanmamı ve cezalandırılmamı istiyor.
\nBen artık ülkemde, düşünce üretti, söz söyledi, tartışmaya katıldı diye insanlar yargılanmasın istiyorum. En aykırı görüşler bile sözle aktarıldığı müddetçe, şiddeti uzak tutar.
\nYedi aydır yaşadığım Diyarbakır Cezaevi dünyadaki en ağır insan hakkı ihlallerinin yaşandığı 19 cezaevinden birisi olarak tanımlanıyor.
\nBu cezaevinin bir gün müze olacağına inanıyorum. Ve bu süreçte, hukukçularla beraber, yaşanan tüm travmaları atlatmak için ortak çalışmalar yapmak istiyorum. Bu ülkenin bir genci olarak kaygısızca yazmak istiyorum. Ben memleketime gitmek, denize girmek istiyorum. Ben çocuklarımın yanına gitmek istiyorum.
\n27 kişinin yargılandığı davanın bir sonraki duruşması 14 Aralık’ta. İçeride daha nice “Müge”ler var!
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza