Kaşıkçı cinayetinin izdüşümleri

26 Kasım 2018 Pazartesi

Küreselleşmenin cinayeti de küresel oluyor. Bunun sıra dışı bir örneği 2 Ekim günü Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda işlenen gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiydi.
İşleniş biçimi ve aradan geçen yedi hafta boyunca yaşanan gelişmeler cinayetin etkilerinin, siyaset, ekonomi ve hukuk boyutlarıyla devam edeceğini kanıtlıyor.
Dünya kamuoyunun gündeminden düşmeyen Kaşıkçı cinayeti, nedense, bu ülkenin siyasetinde önemi ölçüsünde irdelenmiyor.

Devlet eliyle
Suudi Arabistan’dan gelen 15 kişilik devlet görevlisi bir uzman takımı tarafından, uluslararası hukuka göre o ülkenin mülkü sayılan İstanbul Konsolosluğu’nda Kaşıkçı gerçek anlamda devlet eliyle yok edildi.
Washington Post gibi dünyanın en etkili gazetelerinden birinin yazarı da olan Kaşıkçı, şimdiki Suudi Kralı’nın ölümünden sonra o ülkeyi yöneteceği kesinleşmiş bulunan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ı eleştirenlerin başında geliyordu.
Devlet eliyle işlenen cinayetin çözülmeyen düğümü, öldürme emrini kimin verdiğiydi.
Bu soruya yanıt bulmak üzere ABD’nin Merkezi Haberalma Örgütü CIA Başkanı Gina Haspel, 23 Ekim’de Türkiye’ye geldi ve bu ziyareti izleyen günlerde CIA, öldürme emrini veren kişinin, Muhammed bin Salman olduğunu kesin bir dille açıkladı. Buna karşın, ABD Başkanı Trump, 20 Kasım Salı günü, CIA’nın açıklamasını umursamadı; Kaşıkçı’yı öldürme emrini veren kişinin Muhammed bin Salman olabileceğini ya da olmayabileceğini söyledi.
ABD Başkanı, daha sonra bu noktada bile durmadı; ama önce Türkiye!

Türkiye’nin tutumu
Türkiye, olay her yönüyle aydınlatılmalı vurgusu yaparken bir taraftan da polisin etkin çalışmasıyla topladığı kanıtları, bu ülkenin kamuoyuna açıklamasa da, başta ABD yönetimi olmak üzere, yurtdışına aktardı; dünya kamuoyu ile paylaştı; doğru bir tutumla, suçluların Türkiye’de yargılanmasını istedi; ancak bu yaklaşımlarının devamını getiremedi. Cinayet takımının Türkiye’den serbestçe çıkmasına bile göz yumuldu.
Sormak gerekmez mi? CIA’nın öldürme emrini Muhammed bin Salman verdi açıklamasını, bu bilgileri derlemiş olması gereken Başkan Erdoğan yönetiminin bir kara kutusu olarak çalışan bu ülkenin Milli İstihbarat Teşkilatı - MİT neden yapmadı?
Her gün hemen her konuda konuşan Başkan Erdoğan, Kaşıkçı cinayeti konusunda haftalardır neden susuyor?
Başkan Erdoğan’ın suskunluğunun iki temel nedeni var.
Birincisi, Erdoğan rejiminin, basın özgürlüğü ve hukuk anlayışında somutlaşan niteliğidir. Kaşıkçı cinayeti basın özgürlüğüne karşı işlendi; Türkiye’de basın- yayını ağır bir baskı altında tutan Erdoğan’ın küresel düzeyde basın özgürlüğüne sahip çıkması, doğal olarak, olamazdı. Yine bugünlerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nin son Demirtaş kararı için bizi bağlamaz diyerek yalnız yerli değil, Türkiye’nin imzasıyla içinde yer aldığı evrensel hukuku da hiçe sayan Erdoğan’ın Kaşıkçı konusunda adil yargılama istemesi de çok çelişik olurdu.
Başkan Erdoğan’ın ikinci ve çok önemli susma nedeni Salman ile girdiği ve artık saklanmayan İslam dünyasının liderliği yarışı olamaz mı? Salman gibi Erdoğan’ın da, gelecekte İslam dünyasının lideri olmayı istediği, özellikle dış kamuoyunda, biliniyor. Bunun çok sayıda yerli göstergesi de var. Örneğin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu 24 Haziran seçimlerini Erdoğan’ın kazanmasını ümmetin zaferi olarak adlandırıyordu.
Başkan Erdoğan, rakibini suçlama işini Trump’a bıraktı. Ancak, İslam dünyasının liderinin kim olacağı konusundaki son karar da ABD’ye bırakılmış oluyordu.
Trump da ilk açıklamasından iki gün sonra, geçen perşembe günü, Salman yandaşlığını bir adım daha ileriye götürdü, CIA’nın duygularıyla davrandığını öne sürdü. Bu tutumuyla Trump, insan hakları, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel demokratik değerleri hiçe saymakla kalmıyor; küreselleşmeyi de önemli bir niteliksel değişime sürüklüyordu.
Bakalım 30 Kasım’da Arjantin’de yapılacak G20 toplantısında hangi ülkelerin liderleri Kaşıkçı’yı öldürme emrini veren Salman ile görüşecek?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları