Can, Erdem ve Tahir Elçi...

30 Kasım 2015 Pazartesi

Rus uçağının düşürülmesinin arkasındaki hesap kitaplar... Yayın Yönetmenimiz Can Dündar ve Ankara Temsilcimiz Erdem Gül’ün mesleklerini yaptıkları için apar topar cezalandırılması... Barış köprümüz sevgili Tahir Elçi’nin “kim vurduya gitmesi”...
Bunların hepsi ilintili. 7 Haziran’da yitirdikleri tek başına iktidarı, “istikrar” vaadiyle tekrarlattıkları seçimle geri alanların, Türkiye’nin diğer yarısına ödettikleri/ ödetecekleri bedellerin sadece bir kısmı... Şimdilik kurbanlar memleketin kronik yaralarına el atmış, barış ve demokrasi arzulayanlar. Yarın “istikrara” oy verdiklerini sananlar kendilerini “cehennemin kapılarının” eşiğinde dururlarsa şaşırmasınlar.

***

Rus uçağının hesapsız/kitapsız düşürülmesi; Türkiye’yi yöneten aklın emperyal heveslerle Suriye’deki kirli vekâlet savaşında bulandığı çamur deryasından Batı ile Rusya’yı kapıştırarak çıkma gayretinden ibaret. İşe yaramayacağı aşikâr da, yarasa bile en fazla yıkım getirir.
Gazetecilerin cezalandırılması; İslam sosuna bulanmış yeni “resmi ideolojinin” bu kirli savaşta vekil güçlerini nasıl silahlandırdığını ortaya sererek toplumun haber alma hakkını savunanları baskılama harekâtı. Baskının olduğu yerden direniş yükselir.
Tahir Elçi’nin öldürülmesi; komşunun Kürt, Alevi, Hıristiyan ahalisine jeostratejik bahanelerle hasmane bakarken, kendi Kürt vatandaşıyla her tür barış ve diyaloğu hunharca gömen bir aklın eseri. Kaza eseri yahut kasıtlı olması sonucu değiştirmez. Bu en hafifinden vatandaşları arasına nifak tohumları ekmeyi maharet sayanların ehliyetsizliğinin son ıspatı. Bu anlamda Suruç ve Ankara’nın devamı.

***

Orta yolculuk, kıvırtmacılık işe yaramayacak. Binlerce masum mağdur ve kurbanın sesi olmuş Tahir Elçi, Can ve Erdem’in tutuklanmasından sonra “Şiddetli bir toplumsal refleks gösterilmezse dönüşü olmayan karanlık tünelden geri dönüş zor olacak” demişti. Ertesi gün “kim vurduya gitti”. Onu bu memlekette korkmadan, korksa bile korkusuna teslim olmadan dik durabilen erdemli bir insan olduğu için yitirdik maalesef. Bir yanda Can, Erdem ve Tahir Elçi var; diğer yanda onlar işlerini yaptıkları, fikirlerini dile getirdikleri için hedef tahtasına konulduklarında ya susmayı yahut kısık sesle konuşmayı seçenler; hatta onlar gibi olmadıklarını haykırmak için çıpınanlar...

***

Biz George Orwell’in sözünü tekrarlamaktan bıkmayacağız: “Gazetecilik başkalarının yayımlamak istemediğini yayımlamaktır. Onun dışında her şey halkla ilişkilerdir.” İfade özgürlüğü de ancak makbul bulunmayan görüşleri dile getirenleri sahiplenerek savunulur. Sorun neyin, hangi maksatla söylendiğidir. Yakmak, yıkmak, yok etmek, tekçileştirmek için, mi yoksa inşa etmek, bu çağda farklılıklarla barış içinde bir anlayış geliştirmek için mi?
Gazetecilik, toplumsal sorunların üstünü örterek değil, parmakla işaret edilerek yapılır. Her tür barışçı düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmayı gerektirir. Haksızlıklara karşı sesini yükseltmeyi, soru sormaktan vazgeçmemeyi... Yanılgıları olur, yanıldığında hesabını açıkça vermekten çekinmez.

***

George Orwell totaliter devletlerde iktidar sınıfının toplum önünde “yanılmaz görünmek zorunda olduğunu” söylüyor. Basın dünyasındaki yandaşlarının da “mutlak doğruya ulaşılamayacağı için çoğunlukla büyük yalanların küçük yalanlardan daha kötü olmadığını iddia etme eğiliminde olduklarını” belirtiyor. Basın ve ifade özgürlüğü içinse “Temelinde aslında bu özgürlüklerin arzulanırlığı ile, ya da yalan söylemek veya söylememekle ilgili bir tartışma yatar. Buradaki esas nokta, güncel olayları topluma doğru (ya da en azından her gözlemcinin mustarip olduğu bilgi eksikliği, taraflılık ve kendini kandırma unsurları el verdiği ölçüde) bir şekilde bildirme hakkıdır” diye vurguluyor.
İşte bu hakkı kullanmak için “akıntıya karşı kürek çekeceğimiz” bir dönemden geçiyoruz. Can, Erdem de Tahir Elçi de ‘kılavuz kaptanlarımız’. Rastgele...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları