Özgür Mumcu

Yüzme bilmeyen başkan

05 Mart 2016 Cumartesi

Memlekete bir fiili durum dayatırsanız kimin nasıl yönettiği belli olmayan, kurumların birbirine girdiği bir manzara ortaya çıkar. Bu dayatmanın geleceği yer buydu.
Başbakan’ın kendini “hükümetin başı benim, devletin başı Cumhurbaşkanı” diyerek ahaliyi aydınlatmak mecburiyetinde hissetmesi boşuna değil.
Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği kararı ustalıkla kullanarak başkanlık sistemine geçilmezse yönetim krizinin süreceğine kamuoyunu ikna etmeye çalışıyor.
Bırakalım Cumhurbaşkanı’nı, Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanının dahi Başbakanı üstü kapalı paylayabildiği, Cumhurbaşkanı ile Anayasa Mahkemesi’nin giderek artan bir yoğunlukta polemiğe giriştiği bir memlekette yaşıyoruz.
Beyefendiye istediği anayasa verilmezse bu devam edecek.
Dış politika iflas mı etti? Sebebi başkanlık sisteminin olmaması.
Çözüm süreci büyük bir basiretsizlik ve beceriksizlikle darmaduman mı oldu? Sebebi Erdoğan’ın başkan yapılmaması.
Bu “devletin başı” da “hükümetin başı” da ne yaptıklarının sorumluluğunu alacak olgunlukta ne de kendilerine gerektiğinde hesap verebilecek kadar güvenleri var.
Sorumluluk almak ve hesap verebilirlik yetişkinlerde bulunan özellikler. Oysa memleketimiz devasa bir ergen aklıyla yönetilmekte.
Bu ergen aklının çözüm sürecini getirdiği aşamayı hep beraber Cizre’den ve Sur’dan gelen dehşet verici fotoğraflarda görüyoruz.
Daha bir sene evvel, Dolmabahçe’de tantanayla mutabakat açıklayan, şahsi medyalarına sevinç çığlıkları attıran hatta Yaşar Kemal’in ölümünü de buna katık yapan bu “başlardı.”
Seçime silah bıraktırılmış bir PKK ve başkanlığa ses etmeyecek bir HDP ile girmek istediler.
Dolmabahçe’nin hemen ertesinde Erdoğan’ın “Silahların bırakılması çağrısı bizler için çok önemli bir beklentiydi. Çözüm süreciyle devam eden ve noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrı” dediğini unutmayalım.
Neden sonra mutabakatın derhal silahsızlanma değil, silahsızlanma kongresi çağrısı içerdiği anlaşıldı. Kendi yaptıkları mutabakatın ne dediğini anlamaktan acizdiler. Üzerine bir de “Seni başkan yaptırmayacağız” gelince devasa ergen siyasi aklın sigortaları attı.
Avrupa’da yayımlanan İmralı görüşme zabıtlarına göre adayla bakan seviyesinde temas kuran, Dolmabahçe’de hükümet yetkililerini kameralar karşısına dizen bu “başlar” sonradan olan bitenden habersiz olduklarını ileri sürebildiler.
Toplumsal barış ya da halkın geleceği umurlarında değildi. Nabzı seçim anketleriyle atan bu anlayışın yürüttüğü çözüm sürecinin iflası patlamalara ve yıkılan şehirlere yol açtı.
Hendek stratejisinin, silahlı direnişin, canlı bomba saldırısının, çatışmayı tetikleyecek o karanlık çifte cinayetin de bu sonuçta önemli bir payı olduğu inkâr edilemez.
Memleketin en önemli sorunlarından birini müthiş bir laubalilikle yürüttükleri bir süreçle çözeceklerini iddia ettiler.
Beceremediler. İnsanlar öldü.
Şimdi hâlâ başkanlık peşindeler.
Bu “devletin başının” da “hükümetin başının” da ister başkanlık gelsin, ister padişahlık; Kürt meselesini de başka herhangi mühim bir meseleyi de çözebilecek bir yeteneği bulunmamakta.
Her yönüyle iflas etmiş henüz erişkinliğe erişememiş bir siyasi anlayışın debelenmelerini izliyoruz. Yüzme bilmeden derin denizlere atlayanlar gibi kendileri boğulurken herkesi de aşağı çekiyorlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları