İsyanlar Boşuna Değil: Uygarlık Tehlikede

19 Mart 2014 Çarşamba

Pazartesi yazımda kitlelerin taleplerini sokak eylemleriyle dile getirme eğilimlerindeki belirgin artışa dikkat çekmiştim. Günümüzün kapitalizminin yapısal-maddi dinamiklerinin, bu eğilimin devam edeceğini, bir isyanlar çağına girdiğimizi düşündürdüğünü savunmuştum.
Gelişmekte olan ülkelerde genç nüfus artmaya devam ederken gençler arasındaki işsizlik oranları da artmaya devam ediyor. Sermaye daha fazla kâr, daha hızlı dolaşım, daha fazla tüketim peşinde koşarken finanse ettiği teknolojiler, işsizliğin artmasını hızlandırıyor. Hem bu eğilimler önümüzdeki dönemde etkilerini göstermeye devam edecek hem de düşük oktanlı ekonomik büyüme, mali şoklar (yapısal kriz) bu eğilimleri daha da güçlendirecek.
Teknolojik gelişmeler; işsizliği daha da artırarak, gelir dağılımını daha da bozarak gençler arasında hızla öfkeye dönüşen adaletsizlik duygusu yaratmakla kalmıyor, haberleşme ve örgütlenme alanlarında (sosyal medya vb.) gelişmeler bu öfkenin örgütlenmesini de kolaylaştırıyor. Diyalektik işte...
İsyanların arkasında proleter gençliğin (Gerek klasik işçi sınıfından, gerekse yeni “orta sınıf”tan olsun...) adalet ve özgürlük talebi var. Kapitalist uygarlık gençlerin yaşamlarını bu ilkelere uygun biçimde yönlendirmelerine olanak verecek bir ilke sunamıyor. Aksine bu uygarlık, hızla bir çöküşe doğru koşuyor.
Bu sonuncusunu ben söylemiyorum, ABD’nin uzay araştırmaları kurumu NASA’nın finanse ettiği bir çalışma, endüstri uygarlığının (Siz kapitalist olarak okuyabilirsiniz.) on yıllarla ölçülecek kadar kısa bir süre içinde geri çevrilemez bir çöküşe gittiğini ortaya koyuyor. (The Guardian 14/02; The Independent 16/03)

Uygarlığın kapitalizmle intiharı
Araştırmanın sponsorluğunu NASA’nın Uzay Uçuşları Merkezi üstlenmiş. Araştırmada İnsan ve Doğa Dinamikleri Modeli (HANDY) kullanılmış.
Araştırma ABD Ulusal Bilim Vakfı’ndan uygulamalı matematikçi Safa Motesari’nin liderliğinde, Ulusal Toplum Çevre Sentezi Merkezi’nin desteğiyle, doğa ve toplum bilimleri alanında çalışan uzman bilim insanları ekibi tarafından yapılmış. Araştırmacılar, tarihteki diğer karmaşık uygarlıkların yükseliş ve çöküş dinamiklerini de incelemiş. Bu incelemeyi HANDY ile birleştirince de kaynakların ekolojik yapının taşıma kapasitesini aşacak düzeyde kullanımı ile toplumun seçkinler (zenginler) ve kitleler (yoksullar) olarak bölünmesi eğilimlerinin kesişmesinin, çöküşlerde merkezi bir rol oynadığı sonucuna ulaşmışlar.
Araştırmaya göre günümüzde ileri derecede yaşanan toplumsal bölünmüşlük (Yüzde 1 ve yüzde 99 gibi örneğin-EY), kaynakların aşırı tüketimiyle doğrudan bağlantılıymış. “Biriktirilen ekonomik fazla toplumda eşit biçimde dağıtılmıyormuş, aksine bir seçkinler grubu tarafından kontrol ediliyormuş. Seçkinler, zenginliği üreten toplumsal kitlenin payına çok az ancak geçinecek düzeyinin az üstünde bir miktar ayırıyorlarmış.” (Bir anımsatma: Bu aşırı solcu fanatiklerin değil, NASA’nın bir raporu.)
Teknolojik gelişmeler de bu duruma çare olmuyormuş. Uygun politikaların yokluğu durumunda, teknoloji kaynak tüketimini, servetin seçkinlerin elinde yoğunlaşmasını daha da hızlandırıyormuş. Neticede seçkinler çok fazla tüketiyor, halkın arasındaysa yetersiz tüketim görülüyormuş”.
Raporu yazan bilim insanları, “Nüfus artışı belli bir dengeye kavuşur, insan başına kaynak tüketimi azaltılır ve kaynaklar daha eşitlikçi biçimde dağıtılabilirse toplumsal çöküş engellenebilir” diyorlar.
Raporu hazırlayanlar, seçkinlerin ve yandaşlarının, gerekli önlemlerin alınmasına karşı çıktıklarını, bugünkü durumun sürdürülebileceğini savunduklarını vurguluyor. (The Guardian, The Independent).
Bu karşı çıkma gerekçelerini daha önce birkaç kez tartışmıştık. Gelin bir kez daha anımsayalım: Birinci gerekçeyi, kibar davranıp liberal saçmalık olarak tanımlayabiliriz: Sorunlara akılcı çözümler üreterek uygulanmasını istemek bu seçkinlerin özel mülkiyet hakkını ve ekonomik faaliyet yapma özgürlüğünü hedef alan bir “toplum mühendisliği” oluyor. İkinci itiraz ise daha “derin”: Takdiri ilahiye karışmamak ya da “günah işleme özgürlüğü”nü kısıtlamamak gerekir, diyor. Sonuç olarak özgürlükçü olduğunu iddia eden, maddiyatçı bir yaklaşım, ruhani ve totaliter bir akımla, çalıp çırpmaya devam edebilmek için dünyayı feda etmekte birleşiyor.
“Büyük insanlığa” da bütün ülkelerin emekçileri, yoksulları birleşiniz” sloganını yeniden anımsamak düşüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları