Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.
Ekonomi yıllardır toparlanamazken bu tabloyu görünce aklıma Günter Reimann’ın klasikleşmiş kitabı The Vampire Economy (1939) geldi.
Reimann, Nazi Almanya’sında devletin ekonomi üzerindeki keyfi ve cezalandırıcı kontrolünü, iş dünyasının nasıl bir “suç ekonomisi” içinde sıkıştığını anlatırken aslında çok evrensel bir uyarıda bulunuyordu: Hukukun ve öngörülebilirliğin yerini keyfilik aldığında piyasa ekonomisinden geriye yalnızca asalak bir düzen kalır.
Bugün Türkiye’de yaşanan ekonomik çözümsüzlüğü faiz politikalarıyla, para basmayla ya da küresel konjonktürle açıklama çabaları yüzeysel kalıyor. Çünkü ekonominin ana arterlerine suç ekonomisinin mantığı yerleşmiş. Türkiye’de insan kaçakçılığından uyuşturucuya, sahte ilaçtan akaryakıt ve altın kaçakçılığına, haraçtan finansal dolandırıcılığa kadar geniş bir alana yayılan suç piyasaları artık yalnızca yeraltı gruplarının değil; devlet içindeki aktörlerin, siyasi bağlantılı iş çevrelerinin ve rant-rüşvet-komisyon mekanizmalarının etkileşimiyle çalışıyor. Suç endeksinin “state-embedded actors” (devlet içindeki aktörler) kategorisinde 9.0 puanla (küresel oran 6) en yüksek risk alanını oluşturması tesadüf değil.
Reimann’ın anlattığıyla örtüşen bir dizi dinamik, Türkiye’nin bugünkü durumunu betimlemeyi, “noktaları birleştirmeyi” çok kolaylaştırıyor. Reimann’ın temel tezi şuydu: Otoriterleşme ile suç ekonomisi iç içe geçtiğinde piyasa aktörleri rasyonel değil, korkuya göre davranır. Korkunun olduğu yerde yatırım, inovasyon, planlama olmaz. Çünkü kimsenin yarınına güveni yoktur. Bugün Türkiye’de iş dünyasının en sık duyulan cümlesi, “Hukuka güven yok” değil mi? Vergi cezasından yerel yöneticilerin baskısına, yargı süreçlerinin öngörülemezliğinden şirketlere kayyum atanmasına kadar geniş bir alanda, iş insanları kendilerini bir piyasa düzeninin değil, bir güç ilişkileri sisteminin içinde buluyor. Reimann’ın Nazi ekonomisinde anlattığı gibi, hukuki çerçeveden çok “kimin kimi koruduğu”, “kimin hangi hat üzerinde dokunulmazlık kazandığı” önem taşıyor. Yani piyasa ilişkisinin yerini patronaj ve koruma ilişkileri alıyor.
Bir başka paralellik, güvensizlik ekonomisinin büyümesi. Reimann, iş insanlarının her an keyfi bir suçlamayla karşılaşma ihtimali nedeniyle stok gizlediğini, yatırım yapmadığını ve ekonominin yeraltına kaydığını yazıyordu. Bugün Türkiye’de kayıtdışı ekonomi tarihin en yüksek seviyelerinde. Çünkü iş insanı yasal belirsizliğin olduğu yerde vergi ödemekten, uzun vadeli yatırım yapmaktan, istihdam yaratmaktan kaçıyor. Bu kaçınma bireysel bir strateji gibi görünse de aslında makro ölçekte ekonomik çöküşü derinleştiren bir davranış zinciri oluşturuyor.
Reimann’ın “vampir ekonomi” kavramı da burada anlamlı hale geliyor: Devlet ve ona bağlı ağlar, üretim yapan artık-değer üreten kesimlerin üzerinden bir tür “ekonomik kan emme” mekanizması kuruyor. İhale dağıtımındaki kayırmacılık, belirli şirketlere aktarılan krediler, kamu kaynaklarının şeffaf olmayan biçimde kullanılması, ekonomik gücün giderek daralan bir çevrenin elinde yoğunlaşması, bunların hepsi birer modern “vampirlik” sistemi oluşturuyor. Üretenden tüketene kadar herkesin kanının emildiği ama büyüyen tek şeyin kırılgan bir iktidar-sermaye ittifakı olduğu bir düzen bu.
Ve elbette bu durumun en ağır sonucu, hukuk düzeninin çözülmesi. Çünkü organize suç endeksinde yükselmek, yalnızca ekonomik bir gösterge değil; aynı zamanda hukukun siyasete, siyasetin ise gayri resmi ilişkilere teslim olduğunun işareti. Hukuk çöktüğünde ne para kalır ne piyasa ne de toplumsal sözleşme. Bunun bedelini de sadece iş dünyası değil, öncelikle çalışanlar, gençler, emekliler, kısacası toplumun tamamı öder.
Reimann’ın uyarısı bugünün Türkiye’si için de geçerli: “Hukukun bağımsızlığı kaybolduğunda, ekonomi, kendini vampirlerin sofrasında bulur.”