Her yer direniş, her yer sahne!

28 Mart 2014 Cuma

SANAT KURUMLARININ YOK EDİLMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ

Ne çok gerilim, ne çok kavga... Ne çok şiddet! Ülke bir dinamit fıçısına döndü. Her an, her alanda patlamalar! Farkında olun ya da olmayın en çok da sanat alanında...
Günün birinde tiyatrosuz, operasız, balesiz, orkestrasız, kitapsız, şiirsiz kalmamız için elinden geleni yapan bir hükümet... Bugüne dek bütün bu alanlara yıllarını, emeğini, bilgisini, birikimini vermiş, yaratıcılığını, gönlünü vermiş insanlara kulaklarını ve gözlerini kapayan bir zihniyet. Kendi bildiği, (ya da bilmediği) kendi inandığı, kendi referansları dışında her şeyi yok sayan bir tutum...
Ama beri yanda inadına direniş... Olanaksızlıklara karşın her yer sahne, her yer tiyatro, her yer müzik, her yer sanat. Opera ve bale temsillerinde yer bulunmuyor. Konserler dolup taşıyor. Tiyatrolar, minicik odalara, iki kat arasına sığınsa da, sokağa dökülse de, oradan oraya, AVM’lerin bodrum katlarına taşınsa da inanın her gün yenileri kuruluyor. Dedim ya, her yer direniş, her yer sahne!

Her gecenin sonunda güneş...
Baskı, yasaklar ve hoyratlık... TÜ- SAK Yasa Tasarısı’yla, sanat kurumlarının yok edilme girişimi... Sanatı, sanatçıların, yaratıcıların elinden alıp iktidarın hizmetine, padişahın iki dudağı arasından çıkacak sözün hizmetine verme gayreti...
Ama boşuna! Nehirleri ters akıtamazsın! Sabah olmasını durduramazsın. Toplumsal gelişimin temel içeriğini, niteliğini belirleyen süreci geriye çeviremezsin. Belki yavaşlatırsın, geciktirirsin ama durduramazsın!
Dün Dünya Tiyatro Günü’ydü. Bu sayfada Yücel Erten’in kaleme aldığı, her satırını desteklediğim “İsyan duygumuzu dile getiren bildiriyi okudunuz. Onlarca sanat örgütünün, binlerce sanatçının duygu ve düşüncelerini paylaşıyordu.
Her karanlık gecenin sonunda güneşin mutlak doğduğunun bilinciyle bir ağızdan sesleniyoruz: “Er ya da geç, yurdumuzda bilim ve sanat özgür, kurumları özerk olacaktır.”

Vicdan nerede?
Yaşadığımız şu acımasız günlerde baskı, tehdit öyle boyutlara varmış ki, kimi kurumların ödü kopuyor hükümeti kızdırmaya
Düşünün, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği’nin düzenlediği “Yılın Basın Fotoğrafları” yarışma sponsorluğundan hem Vakıfbank hem de Tüketici ve Çevre Eğitim Vakfı (TÜKÇEV) çekiliverdi. Çünkü birinciliği Gezi Direnişi sırasında çekilen “Kırmızılı Kadın almıştı.
Beyler ayıptır. Tamam desteğinizi çektiniz. Peki ama vicdanınızı ne yana çekeceksiniz?..

DOT’tan seçim sorgulaması
Maddi ve manevi şiddetin tırmandığı ortamda DOT’tan “Dövüş Gecesi”ni izlemek ilaç gibi geldi! Yanlış anlaşılmasın orada da gerilim hat safhada... Sahnede gerilim, seyircide gerilim, sahne ile seyirci arasında gerilim... Ama en azından orada belden aşağı vuran yok. Oyun “kuralına” göre oynanıyor!
Alexander Deienot’nın çok akıllıca tasarlanmış, yazılmış oyunu “Dövüş Gecesi”. Murat Daltaban, oyundan çok tam bir yarışma gibi sahnelenmiş. Seyirciden, beş aday arasında seçim yapması isteniyor. Yarışma seyircilerin oylarıyla ilerliyor. (Ellerinizde monitör...)
Demokrasi eleştirisi... Adayları ama aynı zamanda kendinizi sorgulamak... Seçim yapmak için eldeki seçenekler? Hangi adaya mahkûmsunuz? Çoğunluk ve azınlık kavramları? Öteki? Seçime- oyuna katılmak ya da katılmamak? Oy vermeyin kışkırtmaları? Aday doğru mu söylüyor, yalan mı? En çok da değer ölçülerinin sorgulanması... Aman Tanrım tam bir düşünce bombardımanı
Durun! Düşünce bombardımanı olduğunu oyundan çıktıktan sonra anlıyorsunuz. Oyun boyunca monitörün düğmesine basarak bol bol eğleniyorsunuz. Muhteşem oyuncuların (Ece Dizdar, Gizem Erdem, İbrahim Selim, Mert Öner, Pınar Töre, Serkan Altunorak, Tuğrul Türek) dinmeyen enerjisi, sinerjisi ve sağladıkları gerilimin peşinde...
Seçime iki gün kaldı. Ama siz yine de oyunu kaçırmayın! Hayat da sanat da her an bir seçim!   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları