Bir tek Türkiye için ‘Allah’ın lütfu’ değil (2)

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Türkiye’yi iç savaşın eşiğine taşıyan darbe girişimi savuşturuldu. Ancak memleketin dış politikadaki rotası iyice belirsizleşti. Pazartesi günü darbe girişimi gecesinde ‘şiarlaşan’ sözden hareketle “Asıl ‘Allah’ın lütfu’ Rusya’ya” demiştim. Transatlantik hattındaki sorunlar, ABD başkanlık seçiminin olası sonuçları ile Rusya ve Çin üzerinden küresel resmi aktarmıştım.
Bu yazıyla resme İran’ı da ilave edelim Türkiye’nin merceğinden bakalım... Zira mercek iyice buğulandı. En net ıspatı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en son İran Cumhurbaşkanı Ruhani’ye telefonda, “Bugün bölgesel sorunların İran ve Rusya ile el ele çözümüne katkı konusunda hiç olmadığı kadar kararlıyız” sözleri.

***

Türkiye bu hale, siyasal İslamcıların Ortadoğu’da Batı destekli rejim değişikliği ajandasında başrol oynama hevesleri yüzünden geldi. Sonunda Batı’nın ılımlı İslam yatırımının çöpe atılmasının baş müsebbibi oldular. Demokrasinin siyasal İslamcılıkla bağdaşmayacağını tescilleyerek... Emevi camiinde namaz kılacağını düşünenler koltuklarından olacaktı. Bugün bu işin arkasında gördüklerine karşı hizalanma alametleri sergiliyorlar.
Düne kadar Rusya’ya karşı ‘cihat’ ilanına vardırılan retorik söndü. Darbeyi kınayıp ilk “Geçmiş olsun” dileyen Rusya Devlet Başkanı Putin ile 9 Ağustos’a görüşme randevusu kesildi. İlişkilerde pürüzlerin adım adım giderileceği anlaşılırken, enerji alanında Türk Akımı projesi de anlaşılan canlandırılacak.

***

Türkiye, Rusya için İngilizce tabirle önemli bir ‘asset’ (kıymetli varlık). Son Varşova zirvesinde ‘caydırıcılık’ ifadesiyle Soğuk Savaş retoriğine dönülmüşken, Ankara’nın NATO’nun Karadeniz’e de yerleşip Rusya’yı çevreleme harekâtına katılması artık pek mümkün görünmüyor.
Ancak Rusya için bu da kâfi gelmez. Ankara’nın Suriye’de de bedel ödemesi gerekecek. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov geçen cuma çok açık söyledi: “Pek çok şey nasıl işbirliği edeceğimiz ve Suriye krizini çözeceğimize bağlı. Suriye krizine dair tartışmalarda Türkiye topraklarının teröristlerin sokulması ve yardım için kullanıldığını ispatladık. Bunlar masada. Şimdi ilişkilerimizi tesis ettiğimize göre, bu olguları görmezden gelmek zor. Türk ortaklarımızdan bu sorulara yanıt vermeye başlamalarını ve Suriye’deki kardeş kavgasında topraklarının kullanımını durdurmak üzere önlemler almalarını umuyoruz.”
Bu Türkiye’nin Körfez hattındaki ittifakını da gözden geçirmesini gerektirir. Zira hem Rusya ile hem Şam’da rejim değişikliğinde ısrar eden Riyad’la olmaz.
Bu noktada devreye Suriye üzerinden beş senedir Ankara ile ‘örtülü savaş’ yürüten İran giriyor. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevat Zarif, Türkiye’deki darbeyi sabahın körü Twitter’dan boşuna kınamadı. Türkiye’nin içine düştüğü durum, dünya güçleriyle nükleer anlaşmasını kotarmış, bir ayağı Asya’da diğer ayağı Avrupa’daki yatırımcılarla ilişkilerin tesisinde olan İran için doğal olarak Körfez hattına dair el üstünlüğü sunuyor.
Resme bir de Kürt boyutunu ekleyin. Suriye’nin kuzeyindeki Rojava’da IŞİD’le savaşan Kürtlerin öncülüğündeki yapı hem ABD hem Rusya ile diyalog içinde.

***

Yani darbe girişimi öncesinde dış politikada sıkışmışlık sonrasında bitmiş değil. Tersine denkleme yıpranmış bir ordu eklendi. Tek teselli Ortadoğu’da sıkışanın salt Türkiye olmaması. ABD ve Körfez monarşilerinin politikaları çöktü. Körfez kaynaklı cihatçılık Avrupa ve ABD için artık ‘günlük tehdit’. Seçeneksiz kalan Obama yönetimi Moskova ile boşuna işbirliği aramıyor. Artık Suriye’de “Amerika’nın ılımlıları” ancak “Rusya’nın da ılımlıları” olabildikleri sürece var olabilecekler. Ankara’nın ‘öfkeli çocuklarının’ veya ‘öfkelendirdiği diğerlerinin’ ise dönüp hıncını bizden çıkarmaya devam etmeleri maalesef hiç zor değil.
Özetle, olup bitenler bir tek Türkiye için “Allah’ın lütfu” değil...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları