Varan 2: Sürekli darbe

14 Ocak 2024 Pazar

Curzio Malaparte’nin darbe teknikleri skalasının ölçü alınarak Türkiye’ye “sürekli darbe” tekniği uygulandığını iddia ediyorum. 

Coğrafyası bir cennet, yakın tarihi bir cinnet olan bu ülke 65 yılda beş devlet darbesi gördü; iki hükümet darbesi girişimine sahne oldu.  

1960, 1971, 1980’deki askeri darbelerden son ikisi Amerikan güdümündeki TSK komutanlarının eseriydi. 

YSK’nin 2007’de uygulamaya koyduğu SEÇSİS bilişim sistemi, seçim sonuçlarını “ayarlayan” dijital darbeydi.

2008’de başlayan kumpas davalar, yine Amerikan güdümlü FETÖ komutasında bir “yargı darbesi” ve öncekilerle birlikte bu beş darbe, savunması adım adım çökertilen devleti ele geçirmeye yönelikti.

17-25 diye bilinen 2013 ile 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimleri ise yine FETÖ komutasındaki yargı, polis ve asker sacayaklı olup hükümeti düşürmeyi hedefliyordu.       

Bu darbe ve girişimlerden her biri, Türkiye’yi halen yaşadığımız ve devletin tümüyle ele geçirilmesiyle zaferle sonuçlanmış gibi görünen “sivil darbeye” hazırladı, taşıdı.

TAKTİK SUİKASTLAR

Halen sığınmacı istilasıyla işgal ediliyor, demografyasıyla birlikte mülkün sahibi değiştiriliyor ki; bu da zaten “sivil darbenin” öncelikli amaçlarından biriydi.    

Dünyada Afrika ve Ortadoğu’da birbirine kırdırılan geri ve cahil kabile devletçiklerinden başka hiçbir ülke, Türkiye kadar “sürekli darbeye” maruz kalmadı.

Ayrıca Asya, Ortadoğu ve Afrika’da küresel güçlerin çıkar çatıştırma alanı seçilen, manipüle edilen, sömürülen ve kemirilen hiçbir ülkede Türkiye’deki kadar çok sayıda “suikast” düzenlenmedi, aydın ve yetkili öldürülmedi.

Ülkemizde suikastla işlenen siyasal cinayet davalarından çoğunun faili meçhul kalması, zaman aşımına uğrayıp kapatılması rastlantı olamaz. 

Meçhul olamayan faillerin ya hapisten kaçırılarak ya da bir biçimde serbest bırakılıp topluma bazen milletvekili olarak geri döndürülmesinin de doğruladığı tek bir anlamı var: Suikast düzeneği, Türkiye’ye uygulanan “sürekli darbe” tekniğinin taktik parçasıdır! 

EMPERYALİST VİRÜSE SIFIR BAĞIŞIKLIK

Zaten suikast düzeneği taktiğinin istatistiksel “başarı” analizi de devletin içine sızmış devlet düşmanı ya da düpedüz ajan çokluğunu göstermektedir.  

Önce şunu bilmeliyiz ki küresel jeopolitika, doğa yasalarının mantığını izler. Güçlü güçsüzü yemeye, büyük küçüğü yutmaya çalışır. Küresel güç odağı emperyalistler, virüs gibi davranır. Müttefikleri dahil, küçüklü büyüklü her ülkeye, her rakip organizmaya sızmaya, yayılmaya çalışır. Hedef organizma ya da ülke dayanıklıysa, savunması güçlüyse sızamaz ya da zarar etkisi sınırlıdır.

Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 Türk devletinden sonuncusu Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci yüzyılının son 65 yılına yayılan “sürekli darbe”lerle sonunda çökertilmesi, saldırı sürecinde içten içe çürüdüğü için mümkün oldu.

DAHİLİ DÜŞMAN BOLLUĞU

Tıpkı Doğu Roma’nın son kalesi Konstantinopolis’i Katolik Latinlere teslim etmektense Fatih’e teslim olmayı yeğleyen Rum Ortodokslar gibi; dahili bedhahlarımız Türkiye’nin kapılarını harici bedhahlara açtı. Kimi laik Cumhuriyette yaşamaktansa Hıristiyan emperyalizminin güdümünde bir şeriat rejimi yeğliyordu kimi kapitalizmin rüşveti cömert kucağına oturmayı.

Nedense bu topraklarda vatana ihanet ve düşmana hizmet, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne aktarılan en az üç yüzyıllık gelenek, sanki bir ata sporu. Hatta dahili bedhah nüfusun harici bedhah nüfusundan katbekat fazla olduğuna bakılırsa çöküşün niçin 65 yıl sürdüğü bile merak konusu olabilir...

Peki işgalci düşmanla birlikte Osmanlıcı hainlerin de yenildiği İstiklal Savaşı’ndaki kararlı özveri, Cumhuriyet döneminde aşılanan gurur, ahlak ve vatan sevgisine karşın ne ve nasıl oldu da böylesine büyük bir hainler ordusu DAHA yetişti? 

ORDU BİTİRİLDİ, DÜZEN DEVRİLDİ

Hayalleri bir yana bırakıp acı gerçeği söyleyelim: Türkiye’de halk tabanı etnik aşiretlerle, dini cemaatlerle varlığını sürdüren kul zihniyetinden ve kulluğun gerektirdiği çıkarcı onursuzluktan kurtulamadı. 

Büyük çoğunluk asla ötekini düşünen yurttaş, ortak yaşam alanı yurdunu koruyan ve kollayan birey olamadı...

Emir komuta zinciri içinde, yani zorla erdemli davranıyordu. Özünde fırsatçıydı.

Yasak emriyle sindirilmediğinde, hepsi ötekiyle dayanışmadan en fazla hısım akrabayı (nepotizm), cemaati ve aşireti anlıyordu. 

Başka bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti’ni devirmek için, önce milli orduyu çürütmek gerekiyordu. Tıpkı Osmanlı devletinde olduğu gibi emir komuta zinciri kırılınca mülk çökerdi.

Devamı gelecek haftaya.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kızgın Boğa 21 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları