Yaşamını bilgi kaynaklarını çoğaltmaya adayan Bozkurt Güvenç, kültürü “Doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şey” diye tanımlıyor. Buradaki “her şey” kavramı, insanın yalnızca gereksinimlerine göre üretip belli biçimlere soktuğu araçları değil, o araçlarla yapılan işleri, örneğin düşünceyle, duyguyla, yaratı gücüyle oluşturduğu sanat, bilim, teknikle üretilen yaratıları da kapsıyor.
Bu bağlamda bilim düşüncenin, teknik becerinin; sanat yeniden var etmenin ürünüdür. Bunları gerçekleştirmek de yalnızca insana özgüdür.
İnsan bilginin kaynaklarına da alanına göre düşünerek, duyumsayarak sezgiye dayanan algılama gücüyle, gereksinim duyduğu araçlarla varabiliyor.
YARATICILIK
İnsan, savaşımlar vererek benlik bilincine ermiştir. Bilincin temelinde doğayı değiştirip kendine göre biçimleme yatıyor.
Kimi düşünürlere göre soyutlama evresinden sonra “insan” oldu. Ondan başlamak üzere de sanatsal anlamda yaratma üreticilik kazandı.
Bireysel çabanın ürünü gibi algılansa da araç yapma, insanlar arası emek paylaşımıyla gerçekleştirilmiştir. Çağımız insanının daha az emekle daha etkin araçlar yapmasını bu gelişim aşamasına borçluyuz.
AKIL
Akıl, gelişmenin dinamosudur. Ama akıllı olmak yetmiyor, aklı yerinde kullanıp üretimsel kılma önemlidir. İnsan toplumsallaşıp emek paylaşımıyla aklı üretimsel kılmıştır.
Hemen her çağda aklı engellemeye çalışanlar çıksa da gelişmenin önü alınamamıştır. O nedenle bilim, düşünce, sanat, gelişim tarihinin kanlı öyküleriyle yazılmıştır.
Gelişmeye karşı çıkanların arasında dini öne sürenler çoğunluktadır. Galileo Galilei onları şu görüşüyle karşılamıştır:
“Bize akıl, mantık ve algılama yetisi bağışlamış olan Tanrı, neden bunları kullanmaktan vazgeçmemizi istemiş olsun!”
Kilise yüzyıllarca Tanrı’yı kullanarak bilime, felsefeye, sanata karşı çıkmıştır. Bu kör düşünceyi ortadan Rönesans dönemi kaldırmıştır. İnsanda duyarlılık gelişmesini gerçekleştiren de bu kültürel atılımdır. Bu dönem, bilginin, dolayısıyla bilgiyle beslenen düşüncenin yollarını açmıştır insanlığa.
Bilgi, aklı işlemsel kılmanın kılavuzudur. İngiliz deneme yazarı Bacon, bilgiyi şöyle tanımlar:
“Bilgi, insanı ‘insan’ kılan evrensel bir yaratı ürünüdür. Bilgi insanın gücüdür.”
DÜŞÜNSEL GÜÇ
Montaigne, denemelerinde dış dünyanın gelgitlerinin ortasında kendini güçlü kılan kaynaklar yaratan bir düşünürdür. Ne pahasına olursa olsun ömrü, bu güç kaynağını etkin kılmaya çabalamıştır. Ona göre bu bilinçten yoksun olanlar, dış dünyanın dalgalanmaları karşısında savunmasız kalır. Doğacak bu kültürel boşluk, kişiyi yaşamı boyunca düşünsel dünyanın dışına atar. Öyle bir kişi, artık olayları aklın süzgecinden geçirmesi yeteneğini de yitirir.
Çağımızda, birey olarak da toplum olarak da bilgiyle donatılmayışın yarattığı boşluk, özellikle siyaset dünyasında oluşan dalgalanmakta insanı olayların dışına atıyor. Emanuel Kant bu bağlamda tanıyı koyuyor:
“Aklını kendi iradesi yolunda kullanamayanlar, ‘bir karmaşa ortamı’nda yönünü saptırarak olayların akışına kaptırıyor kendini.”
Öyle bir insanın artık ne kendinin iç dünyasında ne toplum arasında yeri olamaz.