Adnan Binyazar

Doğadan kopmak

30 Temmuz 2021 Cuma

Yalnızca insanın değil, tüm canlıların, ağaçların, bitkilerin, börtü böceğin de ana kucağıdır doğa. Atalar, yabancıların tarih boyunca gözlerini diktiği topraklarımızı “Anadolu” diye adlandırmış. Örneğin, Almanların, yurtlarına “Faterland” (babayurdu) sözü, doğuranı, yetiştireni çağrıştırmadığı için bizde aynı etkiyi uyandırmıyor. İliğimize işlediği için belki biz öyle algılıyoruz...      

Bu yazıyı bana, babası, ülkemizin seçkin yazarlarından Dursun Akçam’ı “16. Kültür ve Sanat Günleri”nde doğduğu yerlerde birlikte anmak üzere Ardahan’a ayak basarken içi ferahlayan Alper Akçam’ın doğaya beslediği duyumsamaları yazdırtıyor:    

“Bu güzel coğrafyanın sabah rüzgârlarını kokluyorum; kuş seslerini dinliyorum. Burada kendi coğrafyamla da kendi varlığımla da bütünleşiyorum sanki. Batı kıyılarımız kırk dereceye yakın sıcakta kavrulurken ben yün yorganıma sarılıp yatıyorum. İçimde yerinden oynamış bütün taşlar yerine oturuyor; daha sağlıklı düşünebiliyorum, hayal gücüm dizginlerini zorlayarak imgelem dünyasında koşturuyor...”

DOĞAYI KORUMA 

Gazeteler her gün, maden ararken dağların delindiğini, göllerin-ırmakların kuruduğunu, deniz salyasının kıyılara yayıldığını, iklimdeki dengesizliğin gün ışığını kararttığını, insanın çöp kokusundan soluk alamaz hale geldiğini yazıyor. 

Ne avcıdır ki doğayı yaşanmaz kılan bu duruma toplum duyarsız kalıyor...   

Tıp doktorluğunun yanında, babasının yolunda giderek öykü-roman-deneme türü yapıtlarıyla da tanınan Alper Akçam,  doğduğu yerlerin nasıl yıkıma uğradığını sıralıyor:    

“Para uğruna, çıkar uğruna, bütün suların önüne barajlar, hidroelektrik santrallar kuruyorlar. Kapitalizmin doğaya saldıran vahşeti Anadolu’ya gelince iyice sınır tanımaz oluyor. Birileri para kazanacak, birileri de hissesini alacak diye dağa taşa beton atıyoruz. Suların önünü kesiyoruz; pislikleri içine akıtıyoruz... Bir zamanlar Ölçek köylüsü ile birlikte direnerek engel olduğumuz, dünyanın en güzel sarıçam ormanları ‘işletme’ mantığıyla doğranıp kereste olarak satılıyor...”

BESİNLER DE...

Onunla kalmıyor, o topraktan beslenen ineklerin-koyunların-keçilerin-tavukların ürettiklerinin de bundan etkilendiğini de vurguluyor:     

“Eğer hiç ellenmezse ve değeri bilinirse dünyanın en güzel sütünün, en güzel balının, peynirinin, etinin büyük zenginlik sağlayacağı kesin olan köylüsü de yoksullaşıp üretimden kaçmaya çalışırken yağmaya ve talana uğruyor...” 

Doğa hırpalanıp üretimden yoksun kalınca, insanımız, dağ doruklarının sağlık kaynağı tertemiz havasını, yıldız ışıltılı gece göklerini, sarıçamların kokusunu, yeşil çayırlarının serinletici rengini, yeryüzünün en içli seslerini türküleştiren esintilerini geride bırakıp kendini büyük kentlerin soluk kesen sokaklarına tutsak eyledi... 

COĞRAFYAYLA BÜTÜNLEŞME     

Toprak anasıdır, malı canıdır insanın. Hemen her gün geniş bir kesime ulaştırdığı yazılarından “Coğrafyayla Bütünleşme” başlığını taşıyan yazısını “doğadan kopmama” üzerine kurgulayan Alper Akçam ayrıca, toprağı, malı yağmalayanların karşısına kimin çıktığını yazma amacıyla başladığı, Nâzım Hikmet’in, “Bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri/ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle/anamız, avradımız, yârimiz” diye tanımladığı “Anadolu kadınlarının Kurtuluş Savaşımızdaki başarıları” konusundaki çalışmasını da bitirmek üzere. 

Akçam sözünü şöyle bağlıyor:   

“O kadınlar ve o kadınların yağız evlatları coğrafyalarına ve öz kültürlerine saldıran vahşi kapitalizmin ve gözü doymaz bezirgân soygununun da hakkından gelecektir bir gün...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları