Adnan Binyazar

Görkemli yapılar

27 Eylül 2019 Cuma

Yüreği yanık bir sevdalı, şu dizeleri yazarken kim bilir neler duyumsamış da, nice acıları unutturan zaman onu belleklerden silememiş:
Neyleyim köşkü, neyleyim sarayı
İçinde salınan yâr olmayınca
Kişiliğe beğeninin temelini atan sanat sevda gibidir, bellekte kök saldı mı hiçbir güç onu yerinden söküp atamıyor.

Sanat eğitimi
Müzeler, tiyatro-sinema-opera-bale-konser salonları, resim-heykel galerileri gibi kurumlar halkın yaratıcılık dünyasını sanatsal yönden geliştirmede eğitici işlevini görür. Türk Tarih, Dil kurumlarında olduğu gibi, bizde gösteri sanatlarının sergileneceği yerlerin temeli de Cumhuriyetin ilk yıllarında atılmıştır. Ankara’da Büyük Tiyatro, İstanbul’da Şehir Tiyatrosu sanatsal kurumlaşmanın ilk adımlarıdır. Adları saygıyla anılan yönetmenler, oyuncular, dünya tiyatrolarından geri kalmayacak düzeydeki yapıtları bu kurumlarda sahneye koymuşlardır.
O dönemlerde tiyatroya gitmek, konser dinlemek kaçınılmaz etkinliklerdendir. Tiyatro neredeyse hayatın bir parçası olmuştu. İzleyiciler salonu dolduruyor, ortada boş koltuk kalmıyordu.

İktidarların tutumları
Sanat, özgür ortamlarda gelişir. Baskıcı yönetimler, her çağda insanı yüce duygularla besleyen sanatı lekelemek istemiştir. O nedenle, kimi iktidarların liderleri tiyatroyu desteklerken, onların bağnazları, bu kültür yuvalarının ahlaksızlık yaydığını ileri sürerek kösteklemiştir.
Bu anlayış sanatın her alanında aynıdır. Örneğin darbe sonrası, resim alanında duvar boyacıları kadar bile deneyimi olmayan liderlerden biri, nasıl olmuşsa ziyaret ettiği bir Picasso sergisini gezerken, -ne denli cahil olduğu şundan da belli ki-, “Bunu ben de yaparım!” diyebilmiştir! Ne yazık ki, bir işadamı, sanat bilgisinin düzeysizliğini bu sözüyle kanıtlayan yöneticinin, sıradan bir ortaokul öğrencisinin ödev olarak yapabileceği bir resmini milyonlar vererek satın alıp, beyaz boyalı evinin duvarına asabilmiştir...
Bir, Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin, hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” dediği günleri; bir de sanatçıların, yazarların, gencecik akademisyenlerin mahkeme kapılarında süründürüldükleri, hapislerde çürütüldüğü günleri düşünün...

Cato
Özellikle İstanbul’da ancak para babalarının gücünü simgeleyen yapılar sıralanırken, yönetenlerden biri çıkıp da o yükseltilerin, milyonları deniz havasından yoksun bıraktığını dile getirme erdemini gösteremiyor.

Oysa insanın görkemli yapıların görüntüsüne kapılmamasını yüzyıllar önce Roma devlet adamı Cato anımsatmıştır:
Ahmaklardır uygarlığı görkemli yapılarda arayanlar!
Cato, bu sözü, içi kültürle, sanatla doldurulmamış yapıların boşluğunu vurgulamak için söylemiş olabilir...
Sorun şurada: Türkiye’de okuma oranı binde bir, ilkokul öğrencileri arasında yüzde kırkının okuduğunu anlama yeteneğinden yoksun olduğu bir ülkede neyle doldurulur yapıların içi?
Biri çıksa da ülkemizde müzeye, sinemaya, tiyatroya, konsere gidenlerin; evinde kitaplığı olanların, gazete-dergi okuyanların oranını belirlese, sanırım yöneticisinden akademisyenine, aydınından öğretmenine, utançtan kimse birbirinin yüzüne bakamayacaktır...
Oysa yayınevleri, içerik, tasarım, resimleme yönünden Avrupa’yla, Amerika’yla boy ölçüşecek kitaplar basıyorlar. Ayrıca, çocuk yazınının, göğüs kabartıcı bir gelişme gösterdiğini de vurgulamalıyım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağıt toplumu 13 Aralık 2024
Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları