Adnan Binyazar

İnsan karmaşası

25 Ocak 2019 Cuma

Trafiğin yavaşlığı, sürücülerin insanı sinir etmesi, çoktan hurdaya çıkmış olması gereken kamyonların barbarlığı, kucaklarında çocuklarıyla nasırlı ellerini uzatan dilenci anneler, sadaka isteyen bedavacıların, körlerin ve kötürümlerin iğrençliği, boyalı yüzleri ve havada toplarıyla palyaço çocukların hüznü, (...) camları karartılmış otomobillerindeki para babalarının küstah geçişleri, el yordamıyla yan sokaklarda karşıdan karşıya geçen ihtiyarların, yaşadıkları gibi tevekkülle ölecek olan ceviz suratlı, beyaz saçlı kadın ve erkeklerin ölümcül, içine kapanık, dalgın bakışları bana hiçbir zaman böylesine işkence etmemişti...
Okuyanda bizim büyük kentlerimizin görüntüsünü anımsatan bu betimlemeyi Carlos Fuentes’in Kaygı Veren Dostluklar kitabındaki “Vlad” adlı öyküden aktardım. Tarihin gözü kanlı adamı Kazıklı Voyvoda’nın nasıl bir insanlık katili olduğu anlatılıyor o öyküde.

Ölüler evi
Ömrüm güze erişti. Şu üç ölünün acısı nerede olursam hep içime çöküştü:
Kahramanmaraş Kız İlköğretmen Okulu’nu bitirip 1968 yılının haziran ayında öğretmen olacakken, 23 Nisan Çocuk ve Gençlik Bayramı’nda, ona kızın hiç haberi yokken sevdalanan serseri kılıklı birinin kurşunlarıyla canından edilen Gönül’ün aydınlık yüzü...
Varlıklı bir adamın oğlunun, parçalayıp taze bedenini bavula tıkıştırdığı sevgilisi Münevver’in kara gözleri...
Yüzü güleğen üniversite öğrencisi Özgecan’ın kırılarak bedeninden önce öldürülen ince parmakları...
O gün bugündür, yüzü mutluluk ışıtan her kadını gördüğümde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiire dökülen o yalvarıcı sesini duyarım:
Ne o, kımıldamaz oldun, taş kesildin, ne o./Yeller duruverdi/Duruverdi ses./Nereye gittin ha, kınalı kuzum, çabucak nereye gittin/ Ölüme deme.

Gün içinde
Vicdanlarda kanları kurumayan o genç kızların yapılanlardan öldürümlerin sonu gelmez oldu.
Geçen yıl öldürülen kadın sayısı dört yüzü buldu! Geçen pazar günü gazete sayfalarında şu ürkütücü haberler yer almıştı:
Tokat’ta üniversite öğrencisi, tıp fakültesinde okuyan kardeşini bıçaklayıp öldürdü. Bir TIR sürücüsü öldürülüp arabadaki bakır kablolar çalındı. Bir adam, yasak aşk yaşadığı iddia edilen 3 çocuk annesi eşini 9 kurşun sıkarak öldürdü. Kocası, tartıştığı eşini, çocuğunun gözü önünde kalbinden ve boğazından bıçaklayarak öldürdü. 12 yaşındaki bir kız, üvey ağabeyinden hamile kalıp ikiz doğurdu.
Ne oldu da insanımızın vicdanına soysuzluğun o kirli kanı bulaştı!

Ağacın ölümü
Bir ülkenin ağaçları kesilip onun yerine zengini daha zengin eden binalar diziliyorsa; kıyı insanlarının soluğunu içinde kurutup, para babalarını daha da “baba” kılan gökdelenler dikiliyorsa; kentin en işlek caddeleri işyerleriyle doldurulup kültürel kurumlar köreltiliyorsa; tiyatrolar kapatılıp nice yeteneğin yolu tıkanıyorsa; çocukların oynayacağı alanlar araba parklarına dönüştürülüyorsa; işsiz gençler sokaklara sığmıyorsa; babalar akşam evlerine boş torbalarla dönüyorsa... Fuentes’in anlattığı kırk yıl öncenin Meksika’sından da kötüdür ülkenin durumu.
Oysa gelişmiş ülkelerin onurudur kütüphaneler, opera binaları, tiyatrolar, konser salonları, sergievleri, parklar, bahçeler, gezi yolları.
Birtakım görkemli yapılara aldanmayalım, birçoğunun içinde boş laftan başka bir şey üretilmediği ülkenin içine düştüğü durumdan bellidir.
Dünyayı buğdayıyla besleyen Anadolu’nun toprağı kıraçlaştı. Hayvanı otsuz, samansız kaldı. Ağaçlarda sığınacak yaprak altı bulamayan kuşları ses yitimine uğradı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağıt toplumu 13 Aralık 2024
Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları