Adnan Binyazar

Kutsal dil

05 Şubat 2021 Cuma

Dilin, toplumsal yaşamı gerçekleştirirken, bir yandan da düşünceleri, algıyı, gözlemleri yansıtmaya aracı olduğunu ileri süren Manguel, bu yeteneğin hiçbir yaratığa değil, zihinlerde yer eden olayları, düşünceleri, duyguları anlatabilsin diye yalnızca insan soyuna verildiğini savunur.

İnsanlığın ilk gelişim dönemlerinde dil, önce sestir, davranıştır, giderek resimlerle, çizimlerle yazıya dönüştürülerek sonsuz kılınmıştır.

Bir akademisyen, Kuran’ın Arapça yazılmış olmasından dolayı Arap dilini “kutsal” diye tanımladı. Araplar, din bilimciler açısından böyle bir tanıma elbette yerindedir. Kuran, ezberlenmek için değil, anlamak için vardır. Ama insanımızın kaçta kaçı Kuran’ı Arapçasından okuyup anlayabilecek düzeye gelmiştir?

Osmanlı döneminde olduğu gibi Arapçayı, Farsçayı ulusal dil saymak, o dillerle düşünce kitapları, şiirler yazmak, tam tersine ulusların anadillerini geliştireceğine köreltmiştir. Atatürk’ün deyimiyle dil kutsaldır, ama ulusal birlik, her kesim halk arasında toplumsal dayanışma bilinci yaratacak yolda geliştiriliyorsa...

AVRUPA AYDINLANMASI

Martin Luther’in, İncil’i Latinceden Almancaya çevirmesi, Avrupa aydınlanmasının başlangıcı olmuş; adı, tarihe papaz olarak değil, bu çeviriyle Avrupa kültünün temelini atan bir reformcu olarak geçmiştir.

Osmanlı’da Arapçayı, Farsçayı anadili gibi kullanan düşünce insanları, şairler yetişmiştir. Ama halkın hiçbirinin yapılanlardan haberi olmamıştır. Örneğin bir anlatı dehası sayılması gereken Evliya Çelebi’yi bile saray çevresinin dışında kimse okumamıştır. Oysa kültür halkın anlayacağı düzeyde geliştirilirse işlevini yerine getirir.

Okuma alışkanlığı gelişmiş bir toplum değiliz. Kuran’ın yetkin kişilerce yapılan birçok çevirisi olmasına, gazetelerin bu çevirileri armağan olarak dağıtmasına karşın okunma oranları oldukça düşüktür.

ATATÜRK AYDINLANMASI

Atatürk bir yandan çağdaş uygarlığa sağlam adımlar atacak bir devletin kurulmasını gerçekleştirirken, dili Arapçanın, Farsçanın etkisinden kurtarıp toplumsal benliğin oluşmasında Türk Tarih, insanımızın birbirini daha iyi anlayıp kaynaşmasını sağlamada Türk Dil kurumlarını eylemsel kılmıştır.

Bir akademisyenin, Arapçayı kutsal sayması, bu dilin konuşulduğu ülkeler için doğru olabilir. Oysa dil, dinselleşmenin değil, ulusallaşmanın, kültür birliğinin temel aracıdır. Atatürk, şu görüşüyle dilsel aydınlanmayı başlatmıştır:

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.

ULUSAL DİL

Atatürk’ün görüşleri açısından değerlendirildiğinde, kutsal olanın, anadilimiz Türkçenin olduğu anlaşılır. Bu bağlamda ne Arapça, İngilizce, Almanca ya da öbür diller, Türk kültürel gelişimde kutsal sayılamaz.

Ancak evrensel kültürle bağlantıdan dolayı, üniversitelerde, herhangi bir yabancı dilin öğrenilmesinin önemsendiği, Fransızca, İngilizce, Almanca gibi yaygın diller başta olmak üzere Çince, Japonca, ölmüş bir dil sayılan Sümerce bölümleri bile kurulmuştur.

Ulusal dili ülkenin düşünce, duygu, bilim, sanat dili olması yolunda kurumsallaştıran Atatürk, Türk dilinin, Türk ulusu için “kutsal bir hazine” olduğunu ileri sürerek, anadilimizi geliştirecek için Türk Dil Kurumu’nu işlevsel kılmıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağıt toplumu 13 Aralık 2024
Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları