Adnan Binyazar

Sağır kulaklara...

15 Ocak 2021 Cuma

Dilde gelişmişliğin incelikli, eşitlikçi kanıtı sayıyorum “kapıcı”ya görevli, “hizmetçi”ye ev emekçisi denmesini. Çoğu kadın binlerce insan evlerin, büroların, satış yerlerinin, caddelerin, geniş alanların temizliğini yapıyor.

İnsan, kalıptan dökülme değil, ev emekçilerinin değerini bilen de var, onları köle gibi kullanıp bayatlamaya yüz tutmuş yemek, kuru ekmekle doyurmaya kalkanlar da. Ev ya da işyerinde unuttuğu saatlerini, yüzüklerini arayıp bulmayanlar, gözünün yaşına bakmadan onları hırsız yerine koyup kapı dışarı edebiliyor...

Üç beş lira için, çocuğunu birilerine bırakıp otobüsle gitmek varken, o parayla ekmek alırım diye düşünen, kör karanlıkta uyanıp ağzına lokma sokmadan sokaklara düşenler az değil.

İşe öyle başlayan nice kadının, açlıktan bayılıp sokak köşelerine yığıldığı görülmüştür.

SAHİP ÇIKMA

Dertlilere derman erdemli liderlerde aranmalı, işçileri açlık sınırlarında bunaltıp umarsız kılanlarda değil. Sanırım Kemal Kılıçdaroğlu salgın yüzünden bir araya gelemeyince, video konferans yoluyla ev emekçilerine görüntüyle seslenen liderlerin ilkidir.

Kültürümüzün atası Dede Korkut, kadını “başımızın bahtı, evimizin tahtı” sayar. İster ev, ister iş, ister bilim kadını, sanatçı, usta, hangi konumda olursa olsun, her darlığa katlanacak denli sabırlıdır. Öyle ki o hali, ibret alınacak atasözü bile olmuştur:

Kan kusar, kızılcık şerbeti içtim der.

İnsan yerine koyup derdini dinleyen biri çıkınca da onu can yoldaşı sayar, yürek paralayıcı sözcüklerle içini döker.

İŞTE ÖRNEKLERİ!

Yeri geldi, soğukta ayazda çocuğumu kucağımda sarıp sarmalayarak işe gittiğim oldu. Onu anasınıfına yazdırmak için para talep edilince verecek durumda olmadığımı söyledim. Kız çocuğu olduğu halde bana dedikleri şuydu: ‘İsterseniz okutmayın!’ Yaşadığım en büyük dramdır bu!

Şunu nasıl yorumlamalı?..

Üniversite mezunuyum. Yirmi yıldır bu işi yapıyorum. Bazen iki günde, gece yarısına dek iki evin temizliğini yaptığımı da bilirim.

Eşime yardımcı olmak için gündeliğe gitmeye başladım. Oysa pandemi dolayısıyla çokları evlerine bile sokmak istemiyor bizleri.

Gece gündüz çalışsalar da evlerinin kirası bir yana, elektrik parasını bile ödeyemeyenler, başta aileleri, çevreden destek görmeyenler, güvencelerini yitirip huzurları bozulanlar da var. Örgütleri de yok, bir sigortaya bağlı değiller. İş bulma olanağından da yoksunlar.

Sigortalı olup güven içinde çalışmak onların da hakkı değil mi?

SONUÇ

Kılıçdaroğlu bu yaklaşımıyla onlara umut aşılıyor:

Bu düzeni değiştirmek, insanca bir düzen kurmak zorundayız. Benim görevim, sağır kulaklara sizin feryadınızı aktarmaktır. Bir annenin en büyük dramı çocuğunu yatağına aç yatırması olduğunu da biliyoruz. Çok sık ifade ederim, bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmesin, her anne çocuğunun karnını doyursun ve her anne çocuğuyla beraber evinde huzur içinde yaşayabilsin. Oysa evlerde dram var, acı var, yoksulluk var, biliyorum. Ama bunları aşmak hepimizin elinde olan bir şey.

Şu ayrıntıyı gözden kaçırmayalım; Kılıçdaroğlu akıl vermiyor, kadınların feryatlarını sağır kulaklara duyurup, onları insanca yaşatan bir düzene kavuşturmak amacıyla eyleme geçiyor.

Oysa toplumu ilgilendiren olaylarda girişim yalnızca muhalefetten beklenmemeli, sorumluluk duyan herkes sorumluluğunu yerine getirmelidir. Örneğin darmadağın yaşayan işçi kesimlerini örgütleyip onlara güven sağlamak, sivil toplum örgütleri kadar, konuya kafa yoran bilim insanlarının da temel görevi olmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağıt toplumu 13 Aralık 2024
Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları